-Ekonominin kısa tarihi


-Cumhuriyet, elinde kalan vatan toprağı Anadolu ve
Trakya’yı Ortaçağ’dan aldı ve Atatürk’ün hedef koyduğu 
“çağdaş medeniyet” seviyesine yetişmek üzere olan, 
dünyanın büyük ülkeleriyle yarışan, her alanda mücadele 
edebilen bir ülke haline getirdi
-Üstelik bunu, 90 yıllık tarihinde yaşadığı 16 ekonomik 
krize rağmen gerçekleştirdi (*)
Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’de kurulmadan önce, Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’nda topraklarının büyük bölümünü, nüfusunu kaybetmiş, ekonomik altyapısı harap olmuş, çiviyi bile üretemeyen bir ülke devraldı. Milyonlarca göç vermiş, göç almış, yetişmiş insan gücü neredeyse olmayan bir ülke, bugün dünyanın 16’ıncı büyük ekonomisi olmuşsa, bu Cumhuriyetin başarısıdır. Cumhuriyet, elinde kalan vatan toprağı Anadolu ve Trakya’yı Ortaçağ’dan aldı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef koyduğu “çağdaş medeniyet” seviyesine yetişmek üzere olan, dünyanın büyük ülkeleriyle yarışan, her alanda mücadele edebilen bir ülke haline getirdi. Üstelik bunu, 90 yıllık tarihinde yaşadığı 16 ekonomik krize rağmen gerçekleştirdi.
Bugün bulunduğu bölgede Rusya’nın ardından ikinci büyük ekonomi Türkiye ise, bu, Cumhuriyetin eğitim, sağlık, bilim, teknoloji, sanat, kültür, ekonomi gibi çok sayıda alanda sağlam temeller kurmasına borçludur.
Ekonomik büyüme hızlarına bakıldığında en hızlı büyümenin 1923-1938 döneminde olduğu görülür. Türkiye, bu dönemde yıllık ortalama yüzde 7,4 büyüdü. Büyüme 1939-1949 döneminde, İkinci Dünya Savaşı yılları olan 1939-1945 dönemini de kapsaması nedeniyle yıllık ortalama büyüme yüzde 0,5’de kaldı. Büyüme hızı Demokrat Parti iktidarının yaşandığı 1950’li yıllarda yüzde 6,9’a çıktı. Türkiye, 1960’larda yıllık ortalama yüzde 5,7 büyüdü. 1970’li yıllarda yıllık ortalama büyüme yüzde 4,65, 1980’li yıllarda yüzde 4,02 oldu. Koalisyon hükümetleri tarafından yönetilen Türkiye’de, 1990-2002 döneminde, 1994, 1999 ve 2001 krizlerinin büyük etkisiyle büyüme yüzde 3,58’e indi. AKP iktidarının yaşandığı son 10 yılda, tek parti yönetimine, 2009 hariç kriz olmamasına rağmen, yıllık ortalama büyüme yüzde 4,96 ile yüzde 5’in altında gerçekleşti.   
Atatürk, ekonominin öneminin farkındaydı. "...askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisadî zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılan zaferler yaşayamaz, kısa zamanda söner" sözü bunu açıkça göstermektedir. Atatürk, bu bilinçle, daha Cumhuriyeti kurmadan, Lozan Antlaşması imzalanmadan, 17 Şubat 1923 yılında İzmir’de İktisat Kongresi’ni topladı. Kongrede, ılımlı korumacı bir yaklaşım benimsendi. 1929 dünya ekonomik bunalımının etkisi genç Cumhuriyeti ekonomik açıdan çok kötü bir şekilde etkiledi. Bunun getirdiği bir zorunlulukla devletçilik politikası uygulanmaya başladı. Türkiye, I. Beş Yıllık Sanayi Planı adıyla 1934 yılında ilk plan uygulamasına geçti. Bunun yanında altyapı yatırımlarına öncelik verildi. Demiryolu yapımı seferberliği başlatıldı. Kıt kaynaklarına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti, ''ülkeyi demir ağlarla ördü'' ve 15 yılda 3 bin 208 kilometre demiryolu yapıldı. Merkez Bankası görevini yabancı sermayeli Osmanlı Bankası yerine getiriyordu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 11 Haziran 1930’da kurulması önemli bir gelişme oldu.
            Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye’nin yıl ortası nüfusu 12 milyon 475 bindi. 2012 yılı fiyatlarıyla milli gelir ise 12,5 milyar dolar, kişi başına milli gelir 1002 dolardı.  Türkiye, 1924, 1925, 1926, 1928, 1929, 1933, 1936 yıllarında çift haneli büyüme sağlandı. 1929 yılında yüzde 21,58, 1936 yılında yüzde 23,20 gibi olağanüstü büyüme rakamları tutturuldu. Atatürk döneminde, milli gelir yüzde 191,5 artışla üçe, kişi başına gelir ikiye katlanmış ve 2012 yılı fiyatlarıyla 36,4 milyar dolarlık milli gelire, 2 bin 153 dolarlık kişi başına gelire ulaşmıştır.
            Cumhuriyetin ilk yıllarında 80 kuruş olan ABD Doları, 1931 yılında geçici bir süreyle 2,11 kuruşa kadar çıksa da dönem içinde 1 lira düzeyinde seyretti.
            İkinci Dünya Savaşı yıllarını da kapsayan 1939-1949 döneminde büyüme yüzde 0,5’i ancak bulabildi. 1939-1945 döneminde ekonomi savaşın etkisiyle yıllık ortalama yüzde 5 geriledi. Savaş sonrası, 1946-1949 döneminde, baz etkisiyle yıllık yüzde 11’i bulan yüksek oranlı büyüme, 1939-1945 döneminin yaralarını ancak sarabildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan 16 ekonomik gerilemenin 6’sı 1939-1949 döneminde meydana geldi. 1939 yılında, 2012 yılı fiyatlarıyla, 39 milyar dolar olan milli geliri, 1949 yılında 38,7 milyar dolara, 2 bin 235 dolar olan kişi başına geliri ise 1902 dolara indi. Bu dönemin önemli ekonomik kararlarından biri de 7 Eylül 1946’da yapılan ve ABD Doları’nı 1 lira 26 kuruştan 2 lira 80 kuruşa çıkaran devalüasyon kararıdır.
            Türkiye, Demokrat Parti’nin iktidar olduğu 1950’li yıllarda yıllık ortalama yüzde 6,9 büyüdü. Özellikle 1951, 1952 ve 1953 yıllarında yaşanan çift haneli büyümeler bu sonucu sağladı. Bu dönemde Türkiye’nin milli geliri, 2012 yılı rakamlarıyla 38,7 milyar dolardan 75,4 milyar dolara çıktı. Kişi başına gelir de 1902 dolardan 2 bin 819 dolara yükseldi.1950’lerin en önemli olaylarından biri de 4 Ağustos 1958 tarihinde ABD Doları’nı Türk Lirası karşısında 2,80 liradan 9 liraya yükselten devalüasyon ve ardından çok sayıda ürüne yapılan yüksek oranlı zam kararlarıdır.
Ekonomi açısından önemli bir diğer kurumda Devlet Planlama Teşkilatı’dır (DPT). 1963 yılında kurulan DPT, Türkiye’de çağdaş anlamda planlamayı başlattı. Türkiye’de, yıllık ortalama yüzde 5,7 büyümenin sağlandığı 1960’lar hiç ekonomik krizin yaşanmadığı yıllar olarak tarihe geçti. Bu dönemde, Türkiye’nin milli geliri 2012 yılı fiyatlarıyla 75,4 milyar dolardan 131,1 milyar dolara, kişi başına geliri de 2 bin 819 dolardan 3 bin 805 dolara yükseldi.
            ABD Doları, 9 Ağustos 1970’de alınan devalüasyon kararıyla 9 liradan 15 liraya çıktı. 1970’li yıllarda, 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı’nın yapılmasına, ham petrol varil fiyatının 3 dolardan 1979’da 80 dolara kadar çıkmasına rağmen, Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 4,65 büyüdü. Türkiye, devalüasyon ve yüksek enflasyon kıskacına da girdi. 1 Mart 1978’de ABD Doları 25 liraya, 10 Haziran 1979’da 47,10 liraya çıktı. Bütün bunlara rağmen, 2012 yılı fiyatlarıyla, 1969 yılında 131,1 milyar dolar olan milli gelir, 1979 yılında 206,6 milyar dolara, kişi başına gelir de 3 bin 805 dolardan 4 bin 746 dolara yükseldi.
            Türk ekonomisinin önemli satırbaşlarından biri de Avrupa Birliği ile olan ilişkileridir. Türkiye, 1957'de Roma'da kurulan, şu anda Avrupa Birliği (AB) adını almış olan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile 12 Eylül 1963'de Ankara'da Ortaklık Anlaşması'nı imzaladı. 1970'de imzalanan Katma Protokol’le devam eden Türkiye-AB ilişkileri 56 yıldır devam etmesine rağmen hala üyelik aşamasına gelinemedi.
            1980’li yıllara Türkiye 24 Ocak Kararlarıyla başladı. 10 Haziran 1979 devalüasyonu ile 47,10 liraya çıkan ABD Doları kuru 70 liraya yükseltildi. 24 Ocak kararlarının uygulanabilmesi için gereken ortam, 12 Eylül darbesi hazırladı. Sendikalar kapatıldı. Genel ücret düzeyi düşürüldü. Sosyal ve demokratik haklar sonuna kadar tırpanlandı. Yüzbinlerce kişi gözaltına alındı, işkence gördü ve toplum sindirildi. Türkiye, 1980’li yıllarda yüzde 4,02 büyüme gösterdi. Sonuçta, 2012 yılı fiyatlarıyla 1979’da 206,6 milyar dolar olan milli gelir 1989’da 306,5 milyar dolara, kişi başına gelir de 4 bin 746 dolardan 5 bin 657 dolara yükseldi.
            1 Mayıs 1981 yılından itibaren günlük kur ayarlaması sistemine geçildi.
            1990-2002 dönemini, ekonomik açıdan istikrarsız bir havada geçiren Türkiye, bu dönemde 1994, 1999 ve 2001 yıllarında 3 büyük kriz yaşadı. Krizler bankacılığı vurdu ve 23 banka iflas etti. 2001 krizi öncesi yıllık yüzde 7500’e varan gecelik borçlanmalar yaşandı. Siyasi krizin ardından 21 Şubat 2001 geçesi döviz kurları dalgalanmaya bırakıldı. Krizin faturası yine çalışana çıktı. Bu dönemde 600 bini aşkın emekçinin işsiz kaldığı hesaplanmaktadır. Tarımda destekleme alımları yerine doğrudan gelir desteği başladı. Kamuda ücret artışları başta olmak üzere birçok alanda geçmiş değil, gelecek enflasyon baz alınmaya başladı.
            2012 yılı fiyatlarıyla 1989’da 306,5 milyar dolar olan milli gelir 2002’de 484,2 milyar dolara, kişi başına gelir de 5 bin 657 dolardan 7 bin 336 dolara yükseldi.
            AKP iktidarının yaşandığı 2002 sonrası ekonomi yüzde 4,96 büyüdü. 2012 fiyatlarıyla 2002 yılında 484,2 milyar dolar olan milli gelir 2012’de 785,7 milyar dolara, kişi başına gelir de 7 bin 336 dolardan 10 bin 497 dolara yükseldi. AKP özellikle işsizlikle mücadelede başarılı olamadı. Siyasi ve ekonomik krizlerin yaşandığı 1988-1999 döneminde bile yüzde 6,5 ile yüzde 8,7 arasında değişen yıl sonu işsizlik oranları, AKP döneminde 2011 (yüzde 9,8 oldu) hariç hep iki haneli rakamlarda gerçekleşti. 2009 yılında yüzde 14,3’e kadar çıkan işsizlik oranı, 2012 yılı sonunda yüzde 10,1 düzeyinde oldu.            
(*): Cumhuriyet Gazetesi’nin, Cumhuriyet’in 90. Yılı dolayısıyla 29 Ekim 2013 Salı günü çıkardığı “29 Ekim” başlıklı ücretsiz özel ekinin 32’inci sayfasında yayınlanmıştır.           

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

-Dolardaki artışın ekonomiye etkisi...

-Krizler ekonomisi-1994 krizi

-Dolar sevdası hiç geçmiyor…

-Yalnızlık

-Güçlü bir ekonomi için ne yapmalı?