Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

-Güçlü bir ekonomi için ne yapmalı?

Güçlü bir ekonomi için yapılması gerekenler ve yol bellidir. Ekonomik ve siyasi istikrarı kurup koruyarak, üretime ve ihracata dayalı bir ekonomik yapı kurmak. Petrol, doğalgaz veya başka bir şey… Büyük miktarda döviz sağlayan bir geliriniz yoksa ki bu “büyük miktar” nüfusunuza ve ekonomik gelişmişliğinize göre değişir. Kuveyt için elde ettiği petrol geliri yeterli olabilir ama o gelir Türkiye boyutlarındaki bir ülkeyi kurtarmaz. Veya gelir seviyesi altlarda yer alan Sierra Leone’ye yetecek döviz geliri ile hemen hemen o ülkeye yakın nüfusa sahip Danimarka’nın ihtiyacı olan döviz geliri aynı olmaz. Sonuç olarak Türkiye boyutlarındaki bir ülke sadece petrol ve doğalgaz gibi gelirlerle ekonomisini sürdüremez. Nitekim, Suudi Arabistan’ın dünyada en büyük petrol geliri elde eden ülkesi olmasına rağmen tam bir ekonomik kriz yaşadığını görüyoruz. Buradan şu sonuç da çıkarılabilir Kerkük-Musul hayali kuranlar ve ülkenin oradan sağlanacak petrol ve doğalgaz geliriyle zengin olacağını dü

-Ekonomide deste yeniden karılacak….

Dolar kurunun 3,47’lere kadar çıktığı bir ortamda, ekonomide hemen herşey değişecek. Bir anlamda deste yeniden karılacak. Bunun ilk adımı Merkez Bankası’nın faizleri 50 paz puan yükseltmesiyle atıldı. Dolar kuru istikrara kavuşmaz ve yeniden 3-3,10’lara inmezse ki bu zor görünüyor, Merkez Bankası’nın faiz artırımı bununla da sınırlı kalmayacak. Beklentilerin çok çok üzerinde dolar kurunun artması başta 2017 yılı olmak üzere önümüzdeki yılların bütün hedefleri değiştirecek. Ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankası’nın bunu kabullenmesi mümkün görünmüyor. Bundan dolayı doları frenlemek için faizi artırmaktan başka bir yol görünmüyor. Faiz artırılacak ki para çıkışı dursun. Türkiye’nin sıcak parayı ülke içinde tutmasının tek yolu yüksek faiz geliri sağlamasıdır. Her kim, bunun kısa vadede başka yolu olduğunu söylerse yanlış söylemiş olur.

-Doğarken ağlar insan…

Doğarken ağlar insan, Sanki hisseder gibi, Geleceğine ağlar insan, Sanki yaşamış gibi, Olacaklara ağlar insan, Sanki görmüş gibi, Mutlu bir dünya yoktur. Sanki biliyormuş gibi… Ağlar insan… Geleceğine ağlar insan… Doğarken ağlar insan, Sanki doğmadan yapmış gibi, Geçmişine ağlar insan, Sanki sorumluymuş gibi, Yapılmışlara ağlar insan, Sanki suçluymuş gibi, Mutlu bir dünya yoktur. Sanki bilmiş gibi… Ağlar insan… Geçmişine ağlar insan… Doğarken ağlar insan, Bütün geçmişin yüküyle, Haksızlıkları, Kıtlıkları, Açlıkları, İşkenceleri, Katliamları Ve acılarıyla doğar insan, Doğarken ağlar insan, Ağlayan tek insandır. Mutlu bir dünya yoktur. Bilerek doğar insan… Ağlar insan… Geçmişine, geleceğine ağlar insan… 27.11.2016 - Metin Türkyılmaz

-Taşkömüründe dışa bağımlılık

İlkokulda hepimize okutulan bir metin vardı. Karadeniz Ereğli’nin Kestaneci Köyü’nden Uzun Mehmet’in taşkömürünü buluşunun hikayesi anlatılırdı. Türkiye’de taşkömürünün keşfiyle ilgili hikaye hala okutuluyor mu bilmem.

-Bob Dylan ve Nobel’i reddetmek…

Alfred Bernard Nobel, İsveçli kimyager, mühendis. Ama biz onu dinamiti bulan kişi olarak biliriz. Soyadını ise ödülünde ezberledik. Dünyanın en prestijli ödüllerinden biri. Öyle ki ülkeler Nobel ödülü alan vatandaşı olan ülkeler olmayan ülkeler olarak ikiye ayrılıyor. Bir ülkenin ne kadar Nobel ödülü almış vatandaşı varsa o ülke o kadar bilimde, edebiyatta hatta barışta ileri! Ülke olarak biz de yıllarca bu ödülü almak için yandık tutuştuk. Sonunda 2006 yılında edebiyat dalında Orhan Pamuk’a, ardından 2015 yılında kimya dalında Aziz Sancar’a bu ödülü verdiler de kurtulduk. Aziz Sancar her ne kadar ABD’de çalışmalarını yürütse de…

-Dolardaki artışın ekonomiye etkisi...

Yeniden düzenlenmiş -Döviz kurları Türkiye açısından her zaman sorun oldu. Geçmişte ABD Doları, Alman Markı, şimdi ABD Doları ve Avro’nun seviyesi Türk ekonomisindeki birçok parametreyi etkilediğini söylemek yanlış olmaz -Enerji açısından dışa bağımlı olan Türkiye, enerjiyi, hammaddeleri dolar, sanayi ürünlerinin çoğunu ise Avro ödeyerek alıyor. İhracatının yarıya yakınını AB ülkelerine yapan, turizm gelirlerinin büyük bölümünü bu ülkelerden sağlayan Türkiye’nin, döviz gelirlerinde avronun ağırlığı fazla… -Halen 3,3835 düzeyinde olan Merkez Bankası dolar alış kuru, yıl sonuna kadar böyle devam ederse, 2016 yılında ortalama kuru 3’ün üzerinde 3,0090 olarak gerçekleşecek -Bu durumda, Türkiye’nin GSYH’si 726,1 milyar dolarlık tahminin de düşecek, 2009’dan bu yanaki en düşük düzey olan 713,9 milyar dolara inecek -Kişi başına GSYH de tahmin edildiği gibi 9 bin 243 dolar olmayacak 9 bin 6 dolara düşecek -Türkiye, enerjinin hemen hemen tamamını ABD Dolar

-Atatürk’le boşa uğraşmayın; kurucularla kimse baş edemez

Zaman bazılarına acı bir şekilde göstermiştir ki kurucularla uğraşmanın kimseye faydası yoktur. Şunu herkes kabul etmelidir: Mustafa Kemal Atatürk, bu ülkeyi kuran büyük bir liderdir. Cumhuriyetin en büyük değerlerinden biridir. Neden mi? Çünkü mazlum milletler onu örnek almış, bağımsız yaşamak isteği kanlarına girmiş, bağımsızlık ateşini yakmıştır. Mazlum, geri kalmış bir ülkenin de bağımsızlık uğruna dünyanın egemenlerini dize getirebileceğini, yenebileceğini göstermiştir. Hem de 1920’lerde. Çivi bile üretemeyen bir ülkede. Çok geçmeden bağımsızlık savaşları başlamış, batı bağımsızlık ateşini söndürememiştir.

-Doların önlenemez yükselişi…

-15 Ocak 2008'de  1 lira 14,49 kuruşla dibe vuran ABD Dolar kuru,  18 Kasım 2016'da 3,3835 ile tarihi  zirveye ulaştı -ABD Doları, Merkez Bankası döviz alış kuru, 18 Kasım 2016 itibarıyla son bir yılda yüzde 18,11, son iki yılda yüzde 52,38, son üç yılda yüzde 67,49, son dört yılda yüzde 88,73, son beş yılda yüzde 87,22, son altı yılda yüzde 136,94 arttı Doların önlenemez yükselişi… 15 Ocak 2008 tarihinde 1 lira 14,49 kuruşla dibe vuran ABD Dolar kuru, 18 Kasım 2016 3,3835 ile tarihi zirveye ulaştı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde 22,5 kuruştan işlem gören ABD Doları, eski parayla 3 milyon 383 bin 500 liraya çıkmış oldu.  ABD Doları, Merkez Bankası döviz alış kuru, 18 Kasım 2016 itibarıyla son bir yılda yüzde 18,11, son iki yılda yüzde 52,38, son üç yılda yüzde 67,49, son dört yılda yüzde 88,73, son beş yılda yüzde 87,22, son altı yılda yüzde 136,94 arttı. Kronik bir şekilde dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari işlemler açığı veren Türkiye’de her zaman ABD

-Türkiye, Mart 2017’de 80 milyon olacak…

-Yılsonları itibarıyla 2014’te 77,7, 2015’de 78,7 milyon olan Türkiye, 2015 yılındaki nüfus artış hızıyla 2016 yılsonunda 79,8 milyona yükselecek -Nüfus, Mart ayının ilk haftasında sonra 80 milyona ulaşacak -İstanbul’un nüfusu 2017’de 15, 2020’de 16 milyonu geçecek, 2023’de 17,1 milyona ulaşacak. Ankara, 2021’de 6 milyonu aşacak, 2023’de 6,3 milyona yükselecek. İzmir, 2021 yılında 4,5, 2023’de 4,6 milyonu geçecek -Bursa 2018 yılında 3 milyonu aşacak, 2023’de 3,3 milyon olacak. Antalya, 2019’de 2,5 milyonu geçecek, 2023’de 2,9 milyonu bulacak -Gaziantep, 2017’de, Şanlıurfa 2018’de, Kocaeli 2019’da 2 milyonu geçecek. 2023 yılında Adana, Konya, Kocaeli, Şanlıurfa ve Gaziantep 2,3 milyonun üzerinde nüfusları olacak

-Dostluk üzerine…

En değer verdiğim sözcüklerden… Sevilen ve güvenilen yakın arkadaş, sıkı fıkı görüşülen kimse, gönüldaş, aralarında iyi ilişki bulunan, iyi geçinen demek. Bence en önemli tarafı çıkara dayanmaması. Arkadaşlıktan bu açıdan farklı... Çıkara dayalı arkadaşlık olabiliyor. İki taraf da veya bir taraf çıkara dayalı arkadaşlık yapıyor. Ne zamana kadar? Çıkar sürdüğü sürece. Oysa dostluk çıkarsız hatta bazen zararına birlikteliği sürdürmektir. Sevmek önemli bir unsur. İnsan sevmediği biriyle dost olamaz sanırım. Güven bence dostluğun en önemli unsuru. Temeli diyebiliriz. Güven olmadan dostluk olmaz. Bundan dolayı da çıkara dayanmıyor, güvene dayanıyor. Sadık yâr gibi… Yâr... Güvenmezsen olmaz. Ne diyor  Veysel; “Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara topraktır”. Toprak… Karşılıksız veriyor. Ana gibi… Karşılıksız seviyor. Zaten demiyor muyuz, “toprak ana”…

-Kişi başı elektrik tüketimi 5 bin kWh’yi ne zaman aşar?

Geleceği yazmak için ilkin geçmişin bilinmesi gerekir. Türkiye’nin kurulu güç olarak elektrik enerjisiyle tanışması 114 yıl öncesine dayanıyor. Herkesin tahmininin tersine elektrik enerjisiyle ilk kez İstanbul tanışmamış. Elektrik İşleri Genel Müdürlüğü’nün Mart-Nisan 2015 bülteninde yer alan Özgür Sarhan imzalı “Türkiye Elektrik Kurulu Gücünün Tarihsel Gelişimi” çalışmaya göre, Türkiye’de ilk elektrik santrali, 15 Eylül 1902 tarihinde Tarsus Belediyesi tarafından küçük bir su santrali olarak kurulmuş. Bir su değirmeni milinden transmisyonla çevrilen 2 kilowattlık (KW) dinamonun ürettiği elektrik enerjisi Tarsus’a verilmiş. (ayrıca bu konuyla ilgili bağımsız tarihçi/araştırmacı Halil Sarı tarafından kaleme alınmış ve Enerji Günlüğü’nde yayınlanmış yazılara da bakmanızı öneririz:  http://www.enerjigunlugu.net/yazar/90/halil-sari.html ) İstanbul, kurulu güç olarak, Tarsus’tan tam 12 yıl sonra,1914 yılında üç türbin jeneratör grubundan, altı buhar kazanından oluşan Silahtarağa Termik