Kayıtlar

Haziran, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

-Tüketici güven endeksi…

-Tüketici güvensizliğinde 11 yıl 1 ay geride kaldı… -Hanenin maddi durumu, genel ekonomik durum, işsiz sayısındaki düşüş, tasarruf etme ihtimali konularındaki beklentilerinde tüketici, iyimser değil, kötümser -131 aydır “iyimserlik sınırı” olan 100’ü geçemeyen  tüketici güven endeksi, Haziran’da, Mayıs’a göre 2,8 puanlık gerilemeyle 70 puana indi -2016 yılını 63,4 puandan kapatan endeks, Ocak 2017’ye 66,9 puanla başlamış, Şubat’ta 65,7 puana gerilemişti -Mart’ta 67,8’e, Nisan’da 71,3’e, Mayıs’ta 72,8 puana yükselen endeks, Haziran ayında yeniden geriledi -2006 Mayıs ayında 100,07’e, 2006 Haziran ayında 92,17’ye inen endeks, o tarihten bu yana 100’ü geçemedi -Tüketici Güven Endeksi 0-200 aralığında değer alabiliyor;  Tüketici Güven Endeksinin 100’den büyük olması tüketici  güveninde iyimser durum, 100’den küçük olması tüketici  güveninde kötümser durum olduğunu gösteriyor

-Ağla sevgili yurdum

Dünyanın en yalnız ülkesinde yaşadığımız kesin. Sanki bu dünyada tek başınayız. Bu kadar yoğun bir tek başınalık yaşayan başka ülke var mıdır bilinmez. Eminim Kafka da Albert Camus da bu toprakları kendine yakın hissederdi. Nazım Hikmet’in o muhteşem dizeleriyle “Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu ülke” veya Nuri Bilge Ceylan’ın sözleriyle “yalnız ve güzel ülke”, bu koca dünyada tek başına bir yıldız gibi parlıyor. Işığıyla göz kamaştırıyor. Yine de ağlıyor. Kızılırmak grubunun “Ağla sevgili yurdum” şarkısının dizeleri ne acıdır ki bu ülkeyi çok iyi tanımlıyor.

-Gerçek

Gerçek çoğu zaman rahatsız edicidir. İnsanlar, gerçeği her zaman görmek istemezler. Bu basit bir “gerçekler acıdır” söylemi değildir. Acı olmayabilir ama olması gerekenden de farklıdır. İnsanlar, olanı değil, olması gerekeni görmek isterler. Kim ister ki sevimsiz gerçeği. Hayaller, gerçek olmayan masallar, var olmayan ortamlar insanları cezbeder. İnsanlar, olanı değil, kendilerince olması gerekeni görmek isterler. Çıplak gerçeği mi yoksa sizin taleplerinizi karşılayan, törpülenmiş ve törpülendikçe de gerçeklikten çıkmış hali mi tercih edersiniz?

-Aşk

Kendinden başkaya duyulan derin sevgi… Aşkın özeti… Özlem ise yansıması… O özlem ki aşk için insana her şeyi yaptırır. Mecnun gibi çölleri aşar, Ferhat gibi dağları delersiniz. Aynı zamanda bir süreçtir aşk. Aşık olunana varma, ulaşma süreci… Bu özlemi ve süreci nasıl da güzel anlatmışlar Şirazi, Mevlana ve Yunus.

-Türkiye yerli enerjiye neden mecbur?

Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Yeterince ne petrol ne doğalgaz ne de taşkömürü rezervlerine sahibiz. Komşularımız sürekli petrol, doğalgaz bulurken, biz petrol ihtiyacımızın yüzde 6’sını, doğalgaz ihtiyacımızın ise ancak yüzde 1’ini yerli kaynaklardan sağlayabiliyoruz. Taşkömüründe bile yerli üretim, ihtiyacın sadece yüzde 15’ini karşılıyor. Oysa 1,3 milyar ton taşkömürünün bulunduğu Zonguldak havzasında üretimi, gerekli yatırımları yaparak dörde beşe katlamamız işten değil.

-Yok olan çevre insanlığın sonunu getirecek

-Atmosfer ve okyanuslar ısınıyor, kar ve buz miktarı azalıyor, deniz seviyesi yükseliyor, sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonu artıyor -Deniz seviyesi 1901 yılından bu yana 19 santimetre yükseldi -Dünyada her yıl 15 milyar ağaç yok ediliyor -Yılbaşından bu yana 2,2 milyon hektar orman alanı yok oldu. Erozyonun yok ettiği alan 3 milyon hektarı buldu. Karbondioksit Emisyonu 16,3 milyar tonu geçti -Dünyada 741 milyon insan açken, 680 milyon obez insan var -Aşırı kilolu insan sayısı 1 milyar 643 milyonu bulurken, her gün açlıktan ölen insan sayısı 20 bini 5 yaşın altında olmak üzere 31 binin üzerinde -Her yıl dünya genelinde verimsizleşen tarım alanı 12 milyon hektar -Tarım alanlarının yarıdan fazlası verimsizleşti ve sadece yüzde 10’u geri kazanılabildi

-Ölümü Hissetmek

Belki de insanın en büyük çaresizliği. İnsanoğlunun tam anlamıyla kontrol edemediği, anını öngöremediği, bu yüzden de en çok korktuğu… En kötüsü de diğer canlılardan farklı olarak bilincinde olduğu… Kim ne derse desin insanın en büyük kabusu ölümdür. Yine de eşitlikçi olduğu tartışılmaz. Yoksul da olsan, zengin de kral da olsan, peygamber de ölüm seni buluyor. Ayrım yapmadan. Dünyaya sahip olsan da hiçbir şeyin olmadan gidiyorsun. Sormuyor, zengin misin, yoksul mu, önemli misin, önemsiz mi, iyi misin kötü mü… Kitaplarını okurken insanı bunalımdan bunalıma sokan, neredeyse dünyanın bütün yükünü üzerinde iliklerine kadar hisseden ama yine de “palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben” diyen Franz Kafka, “ölümün olduğu bu dünyada hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında” diyerek ölüm gerçeğini, ölüm varken hayatın anlamsızlığını iyi kavradığını gösteriyor. Yine de altında ezildiği bu yükü üzerinde taşımaktan ve ciddi kitaplar yazmaktan kendini alıkoyamıyor. Z