-Türkiye ekonomisinin sorunları
- En temel sorunların başında enflasyon
geliyor
-Türkiye’de enflasyon hala yüzde 8’lerde
beklenirken,
ekonomisi istikrarlı ülkelerde enflasyon
yüzde 2’lerde kalıyor
-Enflasyonun yüksek olması, gelir dağılımı bozan en büyük
-Enflasyonun yüksek olması, gelir dağılımı bozan en büyük
sebeplerden biri. TÜİK’e göre, 2012
yılında, en zengin
yüzde 20’lik grup kullanılabilir
gelirin yüzde 46,6’sını alırken,
en yoksul yüzde 20’lik grubun payı
yüzde 5,9’da kalıyor
-Uzun yıllar ortalaması göstermiştir ki
Türkiye’nin potansiyel
büyüme oranı yüzde 5’lerdedir. Türkiye’nin
en azından
yüzde 6, hatta yüzde 7 büyümesi gerekir
-Türkiye gibi, 50-60 milyar dolarlık
zorunlu enerji,
yine milyarlarca dolarlık hammadde
ithalatınız varsa, iç
piyasada üretilebilecek ara malları
bile yurt dışından ithal
ediyorsanız ihracatın ithalatı
yakalaması beklenemez
Ankara - 25.05.2014- Türkiye ekonomisinin neden sorunlar
yaşıyor? Neden potansiyeli kadar büyüyemiyor? Neden düşük enflasyona
ulaşamıyor? Neden düşük işsizlik oranlarına sahip değil? Neden gelir dağılımı
bozuk? Neden rekabetçi bir ekonomi değil? Neden dış ticaret ve cari işlemler
açıklarından kurtulamıyor? İlk akla gelenler bunlar. Çok daha fazlası
yazılabilir. Düşünmek gerek…
En
temel sorunların başında enflasyon geliyor. Enflasyon sözcüğü veya kavramı ile
20’inci yüzyılda karşılaşsak da Anadolu’da bulunan parayla birlikte hatta,
paranın olmadığı dönemlerde, takas ekonomisinde bile enflasyon vardı. Amerika
kıtasını keşfeden İspanyollar, Meksika, Peru gibi ülkelerde altın özellikle de
çok büyük gümüş yatakları buldular. Kağıt para öncesi altın, gümüş, bakır para
yerine geçtiği için İspanya, Avrupa’ya çok büyük miktarlarda gümüş para sürdü
ve tüm kıtada enflasyonun yükselmesine neden oldu. Bu durumun Osmanlı
Devleti’ni ekonomik olarak zorlamasının, Celali isyanlarına neden olduğunu,
bazı tarihçiler öne sürmektedir. O dönemde fiyatlar serbest belirlenemediği
için, enflasyon, paranın içindeki altın ve gümüşün oranının azaltılmasıyla yapılıyordu.
Cumhuriyet’ten
sonra da enflasyon Türkiye’nin sorunlarından biri olmaya devam etti. Hatta
1970’li yıllarda petrol krizleri ve Kıbrıs harekatının yansımalarıyla neredeyse
30 yıl süren yüksek enflasyon dönemine girildi. Uluslararası Para Fonu (IMF)
tahminlerine göre Türkiye, yüksek enflasyonda 2014 yılında yüzde 8,01 ile 186
devlet içinde 22’inci olacak. Merkez Bankası da, enflasyonun bu yıl sonu
itibarıyla orta noktası yüzde 70 olasılıkla yüzde 7,6 olmak üzere
yüzde 6,4 ile yüzde 8,8 aralığında gerçekleşeceğini tahmin etti.
Türkiye’de enflasyon hala yüzde 8’lerde beklenirken, ekonomisi istikrarlı
ülkelerde enflasyon yüzde 2’lerde kalıyor.
-Enflasyonun nedeni…
Enflasyonun
yüksek olmasının birçok nedeni var. İçlerinden en önemlisi, yüksek enflasyonun
devlet tarafından kullanılması. Gelir ve giderini denkleştiremeyen devlet,
borçlanıyor. Bu borçların reel faizlerini düşük tutmanın yolu da enflasyonu
yükseltmekten geçiyor. Borç için yüzde 10 faiz verirken, enflasyon da yüzde 10
ise, reel faiz sıfır, devlet faiz ödemiyor demektir. Enflasyon, aynı zamanda
sabit gelirlilerin reel gelirlerini düşürmek için de kullanılıyor. Eğer devlet
memuruysanız ve maaşının yüzde 6, açıklanan enflasyon da yüzde 6 artıysa
maaşınız yerinde saymış demektir. Ama gerçek enflasyon açıklananki gibi yüzde 6
değil de yüzde 12 olduysa, maaşınız reel anlamda yüzde 5,36 azalmasına neden
olur. Maaşınızın reel olarak azalması, alım gücünüzü de, eğer gerilememişse
milli gelirden aldığınız payı da düşürür.
-En zengin yüzde 20, gelirin yüzde
46,6’sını alıyor
Bundan
dolayı enflasyonun yüksek olması, gelir dağılımı bozan en büyük sebeplerden
biri. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK), 2012 yılı “Gelir ve Yaşam
Koşulları Araştırması” sonuçlarına göre, en zengin yüzde 20’lik grup
kullanılabilir gelirin yüzde 46,6’sını alırken, en yoksul yüzde 20’lik grubun
payı yüzde 5,9’da kalıyor. Bir diğer ifadeyle en zengin beşte bir, ülke
gelirinin neredeyse yarısını elde ediyor. Gelir dağılımını düzeltmek için
doğru maliye politikaları uygulamak , dolaylı vergiler yerine doğrudan vergiler
ve servet vergilerine ağırlık vermek, çok kazanandan çok, az kazanandan az
oranda vergi almak gerekiyor. Bunu da devlet yapmak istemiyor. Herkesten eşit
oranda alınan Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi gibi dolaylı vergiler
devletlere iyi gelir sağladığı ve kolay toplandığı için, toplanması daha zor
olan doğrudan vergilerle uğraşmak istemiyorlar.
-Merkez Bankası risk aldı
Bir
ülkede yüksek enflasyon yaşanıyorsa, bu faizlere yansır. Yükselme eğiliminde bir
enflasyon varsa, faizleri düşürmek büyük bir risktir. Merkez Bankası da en son
yaptığı yarım puanlık faiz indirimiyle, siyasilere dayanamadı ve risk
aldı. Faiz artışı, yatırım maliyetlerini artırır. Genel kar oranını düşürür.
Tasarruf oranı da düşükse, ülke yeterince yatırım yapamaz hale gelir. Bu
üretime yansır. Ülke yeterince üretemez, kaynaklarını optimum şekilde
değerlendirmez. Kaynaklar derken insan kaynaklarını da işin içine katmak
gerekir. Milyonlarca kişi iş bulamaz, bunların büyük çoğunluğunu da genç
işsizler oluşturur. İşsizlik oranı yükselir. Uzun yıllar ortalaması
göstermiştir ki Türkiye’nin potansiyel büyüme oranı yüzde 5’lerdedir. Fakat
yüzde 5 büyüme, nüfus artışı nedeniyle işsizliği önleyecek bir büyüme değildir.
Türkiye’nin en azından yüzde 6, hatta yüzde 7 büyümesi gerekir.
Üretim
yeterince ve karlı bir şekilde yapılamıyorsa, açık, ithalatla kapatılır.
Türkiye gibi, 50-60 milyar dolarlık zorunlu enerji, yine milyarlarca dolarlık
hammadde ithalatınız varsa, iç piyasada üretilebilecek ara mallarını bile
yurtdışından ithal ediyorsanız, ihracatın ithalatı yakalaması beklenemez. Ülke
tarihimiz bize göstermiştir ki Türkiye, ihracata dayalı değil, ithalata dayalı
bir büyüme modeli izlemektedir. Dış ticaret açığını ve dolayısıyla cari
işlemler açığını bu mantıkla kapatmak da mümkün değildir. Genelde ihracatın
ithalatı karşılama oranı, yüzde 70’lerin altında kalmaktadır. Türkiye, açık
vererek dış ticaretini sürdürmekte, açığı kapatmak üzere de sürekli dış
piyasalardan borçlanmaktadır.
-Rekabetçilikte 40’ıncı ekonomi
Bu
kadar istikrarsızlığı olan bir ülkenin rekabetçi bir ekonomi olması da mümkün
değildir. Türkiye, önce kendi iç sorunlarını çözmek, enflasyonu düşürmek, gelir
dağılımını düzeltmek, işsizliği önlemek, üretime, özellikle de imalat sanayine
ve yüksek teknolojiye dayalı bir ekonomi olmak, en az ithalatı kadar ihracat
yapabilir hale gelmek zorundadır. Bunların hepsi de birbiriyle bağlantılı
konular. Birini halletmeden diğerini çözemiyorsunuz. Bu sorunları çözmeden de
rekabetçi bir ekonomi olamıyorsunuz. En son İsviçre ekonomi okulu IMD’nin Dünya
Rekabet Gücü Listesinde 2013 yılında 37’inci olan Türkiye, 2014 yılında 40’ıncı
sıraya geriledi. Ne bekleniyordu ki... Rekabetçilikte üst seviyelere mi
çıkılacaktı. Bu kadar sorun varken...
Yorumlar
Yorum Gönder