-Güçlü bir ekonomi için ne yapmalı?
Güçlü
bir ekonomi için yapılması gerekenler ve yol bellidir. Ekonomik ve siyasi
istikrarı kurup koruyarak, üretime ve ihracata dayalı bir ekonomik yapı kurmak.
Petrol,
doğalgaz veya başka bir şey… Büyük miktarda döviz sağlayan bir geliriniz yoksa
ki bu “büyük miktar” nüfusunuza ve ekonomik gelişmişliğinize göre değişir. Kuveyt
için elde ettiği petrol geliri yeterli olabilir ama o gelir Türkiye
boyutlarındaki bir ülkeyi kurtarmaz. Veya gelir seviyesi altlarda yer alan Sierra
Leone’ye yetecek döviz geliri ile hemen hemen o ülkeye yakın nüfusa sahip
Danimarka’nın ihtiyacı olan döviz geliri aynı olmaz.
Sonuç
olarak Türkiye boyutlarındaki bir ülke sadece petrol ve doğalgaz gibi
gelirlerle ekonomisini sürdüremez. Nitekim, Suudi Arabistan’ın dünyada en büyük
petrol geliri elde eden ülkesi olmasına rağmen tam bir ekonomik kriz yaşadığını
görüyoruz.
Buradan
şu sonuç da çıkarılabilir Kerkük-Musul hayali kuranlar ve ülkenin oradan sağlanacak
petrol ve doğalgaz geliriyle zengin olacağını düşünenler bence bir kez daha
düşünmeli. Suudi Arabistan kadar petrol üretseniz bile yetmez. Türkiye, daha
istikrarlı ve düzgün bir ekonomik yapı kurmak zorunda.
Şimdilik
büyük döviz sağlayacak bir hammadde ihracatı geliriniz de olmadığına göre, yurt içinde
üretim yapıp, uluslararası piyasada rekabet edebilir fiyat, marka veya kaliteyi
yakalayıp mal ve hizmet ihraç edip döviz kazanmaktan başka bir çareniz yok gibi
görünüyor. Bunu ekonomi formasyonuna sahip herkes bilir. Bilir de bunu
gerçekleştirmek zordur. Neden mi?
İhracatta
başarı hikayesi;
Topyekun
ekonomiyi dönüştürmek ister.
Yüksek
teknolojiye dayalı üretim yapısı ister.
Rekabetçi
bir ekonomik yapı ister.
Yüksek
verimliliği yakalamış bir ekonomi ister.
Bütün
bunlar için iyi eğitim almış yüksek nitelikli bir nüfus ister.
Siyasi
ve ekonomik istikrar ister.
Öncelikle
de zaman ister. Yani bugünden yarına yapamazsınız. Bundan dolayı iyi yönetilen
ülkeler, önümüzdeki 30-40 yılı hatta 50 yılı planlamaya çalışıyorlar. 2000’li
yıllardan itibaren çeşitli araştırmaları okuyoruz. Daha o zamanlar, “2050’de
dünyanın büyük ekonomileri hangi ülkeler olacak” diye projeksiyona dayalı
tahminler yapılıyordu. Bir iki araştırmada da Türkiye’nin 2050’de ilk 10 ülke
arasına gireceğine yönelik tahminler de bulunuluyordu.
Geleceği
iyi planlamak lazım. Öncelikle gelişmiş ülkelerle Türkiye arasındaki farkları
ortaya koymak gerekiyor. O ülkelerin bizden ileri olduğu hangi alanlar var ve
bu fark nasıl ve ne kadar bir sürede kapatılır. Öncelikle Türkiye’den genel
eğitimde çok ileriler. Çetin Altan, sürekli yazardı. Mesleksiz bir toplumuz,
ortalama eğitim süremiz 3-4 yıl diye. 3-4 yıl şimdilerde ilkin 8 sonra 12
yıllık zorunlu eğitimle ki zorunlu eğitimin 5 yılın üzerine çıkarılmasında Türkiye
çok geç kalan ülkelerden biridir. Çoğu ülke bizden önce bunu gerçekleştirdi. Sanırım
Avrupa’da zorunlu eğitimin yakın zamana kadar 5 yıl olduğu bir ülke yok. Eğitimde
gelişmiş ülkeleri yakalamak için büyük yatırımlar yapmak gerekiyor. Bu sadece
okul çağındaki nüfusu eğitmek olmamalıdır; meslek için eğitimlerle nüfusun
eğitimdeki niteliğini yükseltmek gerekir. Bırakın okuma yazma bilmeyeni,
bilgisayar, internet başta olmak üzere çağın gerektirdiği teknolojiyi kullanamayan
Türk vatandaşı kalmamalıdır. Güney Kore, Hong Kong, Singapur, Tayvan gibi Asya
kaplanları öncelikle büyük eğitim yatırımlarıyla ekonomik gelişmelerini
tamamlamışlardır.
İkincisi
altyapı açısından gelişmiş ülkelerin çok gerisindeyiz. Dev köprü, otoyol,
havalimanı yatırımlarından bahsetmiyorum. Tabii ki onlar da çok önemli ama
Türkiye’nin toplam karayolu, demiryolu, havaalanı, liman, telekomünikasyon,
elektrik, çevre, sulama gibi altyapı yatırımlarını hızla gelişmiş ülkeler
düzeyine yaklaştırması gerekiyor. 2000’li yıllarda Fransa ve Türkiye arasında
altyapı açısından 400 milyar dolarlık bir farktan bahsedilirdi. Şimdi bu fark ne
kadar kapandı bilmiyorum ama hem demiryolunda hem karayolunda Fransa’yı
yakalamak için hat uzunluğunu 2’ye, 3’e katlamak gerekiyor. Ülkenin en ücra
köşelerine kadar demiryollarını ve karayollarını götürmemiz, limanların
kapasitelerini artırmamız, çevre altyapısındaki açığı hızla gelişmiş ülkeler
düzeyine yaklaştırmamız zorunlu… Havaalanı, telekomünikasyon, elektrik, sulama
gibi altyapı açıklarımız da göz önünde.
Bunlar
yapılmadan güçlü bir ekonomik yapı oluşturamazsınız.
Bugün
dünyadaki gelişmiş ülkeler bu aşamaya kolay gelmedi. Böyle bir ekonomiyi kurmak
için 200-300 yıldır uğraşıyorlar. Bu uğurda vahşi kapitalizmi yaşadılar. Kaç
kuşak heba oldu belli değil. Ama günümüzde vahşi kapitalizm yaşamak zorunda
değiliz. Tek kişiyi bile feda etmeden, gelişmiş ülkelerle aramızdaki açığı
kapatabiliriz. Tabii 40-50 yılda. Düzenli, hesaplı, planlı, istikrarlı ve
istikrarı bozmayacak ölçüde hızlı büyüyerek.
Siyasi
ve ekonomik istikrar ekonominin temelidir. Hem siyasi hem ekonomik istikrarı
koruyacaksınız. Koruyamazsanız faturayı önünde sonunda ödersiniz. Türkiye
Cumhuriyeti’nin tarihi aynı zamanda bir ekonomik krizler tarihidir. Çoğu da
döviz krizinden çıkmıştır.
İlgili
haber: http://metinturkyilmaz.blogspot.com.tr/2014_05_01_archive.html
İyi
bir imaj yaratılmalıdır. Öncelikle dış dünya Türkiye’ye güvenmelidir. Ekonomik
ve siyasi istikrarının bozulmayacağına emin olmalıdır. Her zaman ekonomide
doğru adımların atılacağını düşünmelidir. Tabii her zaman da doğru adımlar
atılmalıdır.
Sürpriz
ekonominin hiç sevmediğini bir şeydir. Ekonomiyi bozar. Sürpriz yapmayacaksınız.
Atacağınız adımlar belli olacak. Döviz kuru yükselirse veya enflasyon artarsa
faiz artar. Tersinde faiz düşer. Bunu herkes bilecek.
Güven
vereceksiniz. Kaliteden ödün vermeyeceğinizi, iş bağlantılarınıza, akitlerine
sadık kalacağınızı, sözlerinizi tutacağınızı, teslimatlarınızı zamanında
yapacağınızı, borçları vaktinde ödeyeceğinizi, anlaşmazlıklarda adaletten ödün
vermeyeceğinizi tüm dünya bilmelidir. Bilirse size güvenir, size yatırım yapar,
sizinle işbirliği yapar, sizinle çalışır. İnsan ilişkileri de böyle değil mi?
Güven duymadığınız, yarın ne yapacağını bilmediğiniz biriyle çalışır mısınız?
Çok
değil 1900’lü yıllarda bir İsveç, bir Finlandiya, bir Norveç açlık çeken
ülkelerdi; şimdi dünyanın en gelişmiş ülkeleri. Nasıl geliştikleri ortada. 1930’lu
yıllarda Arjantin, kişi başına milli gelirde dünya 9’ncusu olarak Fransa’nın
önündeydi. Şimdi Fransa nerede Arjantin nerede… Ki Arjantin, her türlü
zenginliğe sahip. Verimli uçsuz bucaksız topraklar, dünyanın en iyi otlakları, petrolü,
doğalgazı her şeyi var. Fransa’nın 5 katı bir ülke. Olmayan işleyen bir idari
sistem, hukuki yapı, siyasi ve ekonomik istikrar.
İyi
eğitimli bir nüfus, istikrarlı demokratik bir siyasi yapı, işleyen adil bir
hukuk sistemi, insan haklarına dayanan bir anayasal sistem, sürprizlerin
olmadığı istikrarlı bir ekonomi yönetimi, verimliliğe, yüksek teknolojiye ve
ihracata odaklı bir ekonomik yapı, eksiksiz bir altyapı güçlü bir ekonomi
getirir. Bunlar olmazsa petrolünüz de olsa doğalgazınız da olsa altınınız da
olsa, bunlardan yüzmilyarlarca dolar da kazansanız boş, sık sık ekonomik krize girer, faturayı öder,
dünya ülkeleri arasındaki yarışta sadece devlet olarak değil millet olarak da
kaybedersiniz.
Elele verip, her alanda doğru ve birbiriyle tutarlı perspektif bir belirleyerek çalışmalıyız. Konuşarak, çözemeyiz.
YanıtlaSil