-Türkiye ekonomisi krizin neresinde?


-Türkiye’nin büyüme hızındaki düşüş, dış 
ticaret açığı ve cari işlemler dengesini olumlu 
yönde etkilese de bir çok olumsuzluğu ortaya 
çıkaracak (*)  

Türkiye ekonomisinin durumu hakkında yurtdışından ve içinden çok farklı değerlendirmeler yapılıyor. Özellikle başta Suriye olmak üzere Irak ve İran’da yaşanan gelişmelerin, “Arap Baharı”nın kimilerince “Arap Sonbaharı”na dönmesi, olumsuz etkilerinin Türk ekonomisine yansıması, Türkiye’de ekonominin geleceğiyle ilgili tahminleri sıkılaştırdı. Dünya ekonomilerinin krizden bir türlü çıkamaması, hatta kimilerinin, krizin 2018’lere kadar süreceği iddiaları, Ortadoğu’nun iyice istikrarsız bir hal alması, geleceğe yönelik karamsarlık hislerini artırıyor.
Her ne kadar Türkiye ekonomisinin, 2012 yılına kadar oldukça hızlı büyümesi, işsizliğin en azından resmi rakamlar bazında gerilemesi, ihracat artışı, kamunun borç yükünü çevirmekte zorlanmaması, bütçenin görece iyi idare edilmesi ekonomide cari açık ve enflasyon dışında bir sorun yokmuş gibi gösterse de 2012 yılıyla birlikte bütçede görülen olumsuzluklar, enflasyonun bir türlü yüzde 2-3’lere indirilememesi, buna karşılık büyümenin yüzde 2-3’lere inmesi, komşulara yönelik ihracatta sıkıntılar ortaya çıkması, hala cari açığın yüksek seyretmesi tedirginliğe yol açıyor.

Öte yandan, son dönemlerde Suriye’den ve terörden kaynaklanan harcamalardaki artışın da ekonomiye ekstra bir yük getireceği açık. 



Ekonomileri yönetmek gittikçe zorlaşıyor

Günümüzde ekonomileri yönetmek de giderek zorlaştı. Ülkeler büyük borç stokları nedeniyle kamusal harcamaları artıramıyor. İhracat olanakları dünyadaki olağanüstü hatta yıkıcı rekabet nedeniyle giderek azalıyor. Sermaye, ülkeler arasında çok hızlı yer değiştirebilir hale geldiği için yüksek gelirli kesimlere yönelik vergi artışları eskisi gibi kolay yapılamıyor. Finans piyasaları son derece kırılgan ve sıkıntılı olduğu için yeterince dış finansman sağlanamıyor. Dünya ekonomilerinde istikrar bozulduğu için, yatırımcılar güvenli limanlar dışına çıkmıyor. Yıkıcı rekabet, şirketleri ve ülkeleri üretim maliyetlerini düşürmeye yönelttiği için, çalışanların alım gücü artmıyor ve bu da tüketime yansıyor. Alım gücü artmayan, hatta borç yükleri nedeniyle geliri azalan halk, daha az tüketmek veya borçlanarak tüketmek yoluna gidiyor. Enerjide dışa bağımlı Türkiye gibi ülkelerin enerji ithalat faturası, fiyatların artmasıyla kabarıyor, bu da dış ticaret açıklarına ve cari açıklarına yansıyor. Böyle bir ortamda çok az sayıdaki ülke dışında bütün ülkeler, ekonomilerini yönetmekte zorlanıyor. Önlem almayanlar da büyük ekonomik krizlere giriyorlar hatta iflaslarını ilan edebiliyor. Örneğin Yunanistan, İzlanda, Kıbrıs Rum kesimi gibi ülkeler bu durumda. Gelişmiş 7 ülkeden biri olan İtalya, yine büyük ekonomilerden İspanya ve komşusu Portekiz ekonomik krizin kıyısındalar. Mısır, Pakistan, Macaristan, Ermenistan ve daha birçok ülke Uluslararası Para Fonu’na muhtaç durumda. Peki Türkiye’de durum ne? Açıklanan temel göstergeler ne diyor? Ekonomi krizde mi? Krize girmek üzere mi? Yoksa kriz teğet mi geçecek? Buna bakalım.

Büyüme hızı düştü

        Üretim yöntemiyle hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) tahmininde, 2012 yılı ikinci üç aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine göre GSYH, sabit fiyatlarla yüzde 2,9’luk artışla 28 milyar 838 milyon lira oldu. Bu yılın ilk çeyreği olan Ocak-Mart dönemi GSYH’si de yüzde 3,3 artmıştı. Geçen yılın GSYH artışının yüzde 8,5 olduğu, geçen yılın ilk çeyreğinde ekonominin yüzde 12,1, ikinci çeyreğinde yüzde 9,1, üçüncü çeyreğinde yüzde 8,4 büyüdüğü göz önüne alındığında bu rakamlar oldukça düşük. Öyle ki, bu yılın ilk iki çeyreğinde, 2011’in son çeyrek büyümesi olan yüzde 5’in bile çok altında kalan bir büyüme hızı yakalandı.
Takvim etkisinden arındırılmış sabit fiyatlarla GSYH, 2012 yılı ikinci üç aylık döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3,2’lik artış gösterirken, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH değeri, bir önceki döneme göre yüzde 1,8 arttı.

          Büyüme hızındaki düşüş birçok olumsuzluğu ortaya çıkaracak 

         Tabii büyüme hızındaki düşüş, dış ticaret açığı ve cari işlemler dengesini olumlu yönde etkilese de birçok olumsuzluğu da ortaya çıkaracak. Bunların başında işsizlikte artış, bütçe gelir hedefinde düşme, bunun sonucu bütçe açığında artış, satışlarda durgunluk, kar oranlarında düşme, yatırımdan kaçışı sayabiliriz. Hepsi başlı başına büyük sorun demek. Örneğin istihdam piyasasına yeni girenlere iş bulabilmesi için Türkiye’nin en az yıllık yüzde 7 büyümesi gerektiği hesaplanıyor. Yani yüzde 7 büyürse, işsiz sayısı azalmayacak ama artmayacak da. Yüzde 4’lerin altında yüzde 2-3 büyümesinin, Türkiye’yi büyük sıkıntıya sokacağı bilinen bir durum. Zaten yüzde 2’nin altında bir büyüme, ekonominin krize doğru yol alması demek ki bu durum sorunları kat be kat artıracak bir olay olur. Tabii, Türkiye’nin yüzde 7’lerin üzerinde büyümesi de başka sorunları getiriyor. Dış ticaret açığı ve cari açık patlıyor. Enflasyonun kontrolü elden kaçıyor. Döviz sorunu baş gösteriyor. Cumhuriyet tarihi bize gösteriyor ki Türkiye, yüzde 5-6’larda büyümeyle daha istikrarlı bir seyir izliyor. Hızdan kaynaklanan kazalar meydana gelmiyor. Ülke de yavaşlamadan kaynaklanan sorunlar ortaya çıkmadan istikrarlı bir şekilde büyüyor. 

            Kişi başına GSYH 10 bin 469 dolar 

Türkiye’nin 2011 yılı GSYH değeri, sabit fiyatlarla yüzde 8,5 artışla 1 trilyon 298 milyar 62 milyon liraya yükseldi. Kişi başına GSYH, 2011 yılında, cari fiyatlarla 17 bin 553 lira, ABD Doları cinsinden ise 10 bin 469 dolar olarak hesaplandı. Bu da bize ilk kez 2008 yılında 10 bin doları geçen Türk ekonomisinin aradan 4 yıl geçmesine karşın hala 10 bin dolarlarda seyrettiğini gösteriyor.
2013-2015 OVP hedeflerine bakıldığında kişi başına milli gelirin 2012 yılı için 10 bin 673 dolar, 2013 yılı için ise 11 bin 318 düzeyinde olduğu görülüyor.  

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Sonuçları 




Dönem

Cari Fiyatlarla GSYH (Milyon TL)

Cari Fiyatlarla GSYH (Milyon Dolar)

Sabit Fiyatlarla GSYH (Milyon TL)

Gelişme Hızı (Yüzde)

2011





I*

289.198

183.353

26.301

12,1

II*

317.048

202.757

28.031

9,1

III*

350.596

202.666

31.088

8,4

 IV*

341.218

185.411

29.469

5,0

Yıllık*

1.298.062

774.188

114.889

8,5






2012





 I*

327.995

182.174

27.161

3,3

 II

349.630

193.686

28.838

2,9
 


Dönem

TL Bazında Cari Fiyatlarla Gelişme Hızı (Yüzde)

Dolar Bazında Cari Fiyatlarla Gelişme Hızı (Yüzde)

2011



I*

20,0

14,8

II*

19,2

17,2

III*

18,4

3,5

 IV*

15,4

-8,7

Yıllık*

18,1

5,8




2012



 I*

13,4

-0,6

 II

10,3

-4,5
*İlgili dönemlerde güncelleme yapılmıştır. 

İşsizlik oranı yüzde 8’e geriledi

      Türkiye’de kurumsal olmayan nüfus, 2012 yılı Temmuz döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 217 bin kişilik bir artışla 73 milyon 638 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus ise 1 milyon 124 bin kişi artarak 54 milyon 759 bin kişiye ulaştı.
Türkiye genelinde işgücüne katılma oranı, 2012 yılı Temmuz döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre 0,4 puanlık azalışla yüzde 50,8 olarak gerçekleşti. İstihdam edilenlerin sayısı, 2012 yılı Temmuz döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre 545 bin kişi artarak 25 milyon 498 bin kişiye yükseldi. Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 67 bin kişi azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 612 bin kişi arttı.
Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 186 bin kişi azalarak 2 milyon 323 bin kişiye düştü. İşsizlik oranı ise 0,7 puanlık azalış ile yüzde 8,4 seviyesinde gerçekleşti. 

            İstihdamda asıl büyük sorun kayıt dışı 

       İstihdamdaki asıl büyük sorununun ise kayıt dışı istihdam olduğu görülüyor. Yaptığı işten ötürü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı, önceki yılın aynı dönemine göre 3,2 puan azalsa da yine de yüzde 40,2 olarak gerçekleşti. Bir diğer ifadeyle her 5 kişiden ikisi kayıt dışı çalışıyor. Bu dönemde, geçen yılın aynı dönemine göre tarım sektöründe sosyal güvenlikten yoksun çalışanların oranı 84,4’ten yüzde 84,2’ye, tarım dışı sektörlerde yüzde 28,3’ten yüzde 24,7’ye düştü. 

           Kronik işsizlik 

         Bir de Temmuz 2012 döneminde işgücü dışında olanlardan yüzde 51,8’inin 8 yıldan önce işinden ayrıldığı görülüyor. Bu durum, işsizlerin yarısından fazlasının 8 yıldan beri iş bulamadığını ortaya koyuyor ki bu kişiler için kronik bir işsizlik durumundan söz edebiliriz. Haliyle bu kapsamdaki kişilerin iş bulma ümidi de yok denecek kadar azalmış demektir.
İstihdamla ilgili bir diğer konu da işsizlikteki azalmanın mevsimsel etkilerden dolayı da meydana gelmesi. 2012 yılı Temmuz döneminde mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam edilenlerin sayısında bir önceki döneme göre 103 bin kişilik azalış, işsiz sayısında ise 48 bin kişilik artış oldu. Mevsim etkilerinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki döneme göre 0,2 puanlık azalış ile yüzde 49,5, istihdam oranı 0,2 puanlık azalış ile yüzde 45, işsizlik oranı ise 0,2 puanlık artış ile yüzde 9,1 seviyesinde gerçekleşti. Yani mevsimsel etkilerden arındırdığımızda işsizlik oranı artışa geçti.  

İşgücü Durumu (Temmuz) 

2011
2012
Kurumsal olmayan nüfus (bin)
72.421
73.638
15 ve daha yukarı yaştaki nüfus (bin)
53.635
54.769
İşgücü (bin)
27.462
27.821
İstihdam (bin)
24.953
25.498
İşsiz (bin)
2.509
2.323
İşgücüne katılma oranı (yüzde)
51,2
50,8
İstihdam oranı (yüzde)
46,5
46,6
İşsizlik oranı (yüzde)
9,1
8,4
Tarım dışı işsizlik oranı (yüzde)
11,8
10,7
Genç nüfusta işsizlik oranı (yüzde)
18,3
16,3
İşgücüne dahil olmayanlar (bin)
26.173
26.937

Diğer sorunlu bir alan dış ticaret 

        Türkiye’nin diğer sorunlu bir alanı da dış ticaret. İstisna yıllar bir yana Türkiye hemen hemen her yıl dış ticaretinde açık veren bir ülke oldu. 1945’li yıllardan bu yana dış ticaretinde sürekli açık veren Türkiye, bu açığını hizmet sektöründeki dış fazlasıyla kapatmaya çalışsa da bir türlü bunu istikrarlı bir şekilde yapamadı. Bu durum, cari işlemler açığına ve bundan kaynaklanan krizlere neden oldu. Cumhuriyet tarihinde yaşanan ekonomik krizlerin hemen hepsinin temelinde döviz açığı olduğunu söylemek pek de yanlış olmasa gerek.
Cari fiyatlarla 1980’de 2,9 milyar dolar olan ihracat, 1990’da 13 milyar dolara, 2002’de 36,1 milyar dolara, dünya ekonomisinin finansal krizi girdiği yıl olan 2008’de 132 milyar dolara çıktı. Bu tarihten sonra 2009’da 102,1 milyar dolara inen ihracat, 2010 yılında 113,9 milyar dolara, 2011 yılında 134,9 milyar dolara yükseldi. Yani, ihracat 2008 seviyesini 2011 yılında ancak yakalayabildi. Yakalamasına yakaladı ama ithalat da 240,8 milyar doları aştı. Ve Türkiye ekonomisi ilk kez 100 milyar doların üzerinde 105,9 milyar dolar dış ticaret açığı verdi.
Türk ekonomisi neredeyse 1945 yılından bu yana hep dış ticaret açığı veriyor ama dış ticaret ilk kez 1993 yılında 14,1 milyar dolarla 10 milyar doları, 2006 yılında da ilk kez 54 milyar dolarla 50 milyar doları aştı. 1985 yılından 2012 yılının Ağustos ayı sonuna kadar Türkiye, cari rakamlarla 1 trilyon 303,2 milyar dolar ihracat, 2 trilyon 66,8 milyar dolar ithalat yaparken, 763,6 milyar dolar da dış ticaret açığı verdi. 

          Bu yıl dış ticaretteki iyileşmede TL’nin değer kaybı da etkili oldu

         Bu yılın dış ticaret rakamları geçen yıldan daha iyi. Bunda TL’nin değer kaybı da etkili oldu. Doların 1,50’lerden 1,80’lere çıkması ithalatı frenlerken, ihracatta doping etkisi yaptı. 2012 Ocak-Ağustos döneminde, 2011 yılının aynı dönemiyle karşılaştırıldığında ihracatın yüzde 12,8, dış ticaret hacminin yüzde 3 arttığını, ithalatın yüzde 2,4, dış ticaret açığının ise yüzde 21,2 azaldığını ve ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 55,3’den yüzde 63,9’a yükseldiğini görüyoruz.
Geçen yıl Ocak-Ağustos döneminde 88,7 milyar dolar olan ihracat, bu yıl 100,1 milyar dolara, 249,2 milyar dolar olan dış ticaret hacmi 256,7 milyar dolara çıkarken, 160,5 milyar dolar olan ithalat 156,6 milyar dolara, dış ticaret açığı 71,8 milyar dolardan 56,6 milyar dolara indi. Ocak-Ağustos dönemi değişimi yılın kalan 4 ayında da benzer eğilim izlerse, ihracat 152,2 milyar dolara çıkarken, ithalat 235,1 milyar dolarda kalacak.  Dış ticaret açığı ise 82,9 milyar dolara inecek.
Öte yandan, 2013-2015 yılı OVP’de 2012 yılında ihracatın 149,5 milyar dolar, ithalatın 239, milyar dolar, dış ticaret açığının ise 90 milyar dolar düzeyinde olacağı öngörüldü. 

Aylara Göre Dış Ticaret (Milyon Dolar) 

 Ocak-Ağustos
İhracat (FOB)
(Milyon Dolar)
İthalat (CIF)
(Milyon Dolar)
Dış Ticaret Açığı (Milyon Dolar)
İhracatın İthalatı Karşılama  Oranı (Yüzde)
2011
88.693
160.476
-71.783
55,3
2012
100.055
156.648
-56.593
63,9
 Ağustos
İhracat (FOB)
(Milyon Dolar)
İthalat (CIF)
(Milyon Dolar)
Dış Ticaret Açığı (Milyon Dolar)
İhracatın İthalatı Karşılama  Oranı (Yüzde)
2011
11.245
19.679
-8.434
57,1
2012
12.874
18.736
-5.862
6
 Ocak-Ağustos
İhracat (FOB) Değişim (Yüzde)
İthalat (CIF) Değişim (Yüzde)
Dış Ticaret Açığı Değişim (Yüzde)
2012
12,8
-2,4
-21,2
Ağustos
İhracat (FOB) Değişim (Yüzde)
İthalat (CIF) Değişim (Yüzde)
Dış Ticaret Açığı Değişim (Yüzde)
2012
14,5
-4,8
-30,5

Cari açık

      Bu yılın Ocak-Ağustos döneminde kaydedilen cari işlemler açığı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33,4 oranında, 18 milyar 128 milyon dolar azalarak 36 milyar 82 milyon dolara geriledi. Geçen yılın Ocak-Ağustos döneminde cari açık 54 milyar 210 milyon dolardı.
Bu gelişmede esas olarak TL’nin değer kaybı nedeniyle dış ticaret açığının, 16 milyar 148 milyon dolar azalarak 45 milyar 191 milyon dolara gerilemesi, hizmetler dengesinden kaynaklanan net gelirlerin 1 milyar 476 milyon dolar artarak 13 milyar 138 milyon dolara çıkması ve gelir dengesinden kaynaklanan net giderlerin de 718 milyon dolar azalarak 4 milyar 853 milyon dolara inmesi etkili oldu.
Bu yılın Ağustos ayında ise cari işlemler dengesi 1 milyar 181 milyon dolar açık verdi. 2011 yılı Ağustos ayında 4 milyar 25 milyon dolar olan cari işlemler açığı, bu yıl aynı ayda yüzde 70,7 azaldı. Temelde dış ticaret açığındaki azalmadan kaynaklanan cari işlemler açığındaki azalmanın benzer şekilde yıl sonuna kadar devam edeceği tahmin ediliyor. Böyle olması halinde 2012 yılında cari açık yüzde 31,33 azalmayla 50 milyar 972 milyon doların altında kalacak. Her ne kadar 51 milyar dolara yakın bir cari açık yüksek olsa bile, geçen yıl 77 milyar 141 milyon dolarla rekor kıran cari açığa göre 24 milyar 169 milyon dolar daha az gerçekleşmesi, ekonomi için iyi durum. Çünkü, cari açık sadece ve sadece dış borçla kapatılabiliyor. Bir de cari açıktaki azalmanın esas itibarıyla büyüme oranının düşmesi ve TL’nin değer kaybı nedeniyle olduğunu da unutmamak gerekiyor.

           Brüt borç stoku 323,5 milyar dolar 

        Türkiye’nin brüt borç stoku 2012 Haziran sonu itibarıyla 323,5 milyar dolara yükseldi. Bu dönem itibarıyla net borç stoku ise 203,2 milyar dolar oldu.  Özel sektör borçlarının toplam dış borç stoku içindeki payı 212,5 milyar dolar ile yüzde 65,7’i bulurken, kamu kesimi borçlarının payı 102,3 milyar dolarla yüzde 31,6’da kaldı. Merkez Bankası borçlarının toplam borç stoku içindeki payı ise 8,7 milyar dolarla yüzde 2,7 olarak gerçekleşti.
Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, kamu kesimi dış borçlarının büyük bölümünü orta ve uzun vadeli dış borçlar oluşturdu. Merkezi yönetim dış borç stoku, 2012 yılı ikinci çeyrek sonu itibarıyla 80,8 milyar dolar seviyesinde hesaplandı. Bu miktarın 49,8 milyar dolar tutarındaki kısmı uluslararası finansal piyasalarda gerçekleştirilen tahvil ihraçları stokundan oluştu. Merkezi yönetim dışında kalan diğer kamu kuruluşlarının, mahalli idarelerin, fonların, kamu bankalarının, kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) ve diğer finansal olmayan kamu kuruluşlarının toplam dış borçları ise 2012 Haziran sonu itibarıyla 21,5 milyar dolarda kaldı.
Kamunun Merkez Bankası dahil dış borç stoku 111 milyar dolara ulaşıyor.
İç borç stoku ise 2012 Ağustos sonu itibarıyla 384,9 milyar lirayı buluyor.
Merkez Bankası 2012 Ağustos sonu döviz alış kuruna göre, kamunun iç borç stoku, 212,5 milyar dolar düzeyinde. İki rakamı topladığımızda kamunun Merkez Bankası dahil toplam borç stokunun 323,5 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Özel sektörün de 212,5 milyar dolar dış borcu olduğu da unutulmamalı. Tabii ikisi toplanmaz ama kamunun iç ve dış borç stoku ile özel sektörün dış borç stokunun toplamı yaklaşık olarak 536 milyar dolara ulaşıyor.  

            Vade kısa, faiz yüksek 

      Borçta esas büyük sıkıntı ise vadesinin çok uzun olmaması ve faiz oranının yüksek seyretmesi. Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez’in yaptığı projeksiyona göre, 2012 yılında 122,2, 2013’te 163,3, 2014’de 117,2, 2015’te 40,3, 2016 ve sonrasında 167 milyar olmak üzere 610 milyar lira iç borç ödemesi yapılacak. Yine Mahfi Eğilmez’e göre, kamu ve özel sektör, kısa ve uzun vade olarak, 2012’de 61,5, 2013’de 46,4, 2014’de 28,6, 2015’de 27,7, 2016 ve sonrasında ise 152,2 milyar dolar olmak üzere 316,4 milyar dolar dış borç ödemesinde bulunacak. 

             Büyümenin sürmesi önemli  

         Her yıl için yüklü miktarda bir borç ödemesi olması, özellikle dış borçlarda özel sektör için bir sıkıntı kaynağı olacak gibi görünüyor. Bu açıdan da büyümenin sürmesi önemli. Çünkü, borç ancak ve ancak, ister devlet olsun, ister şirket olsun gelir artırılarak çevrilebilir. Ekonomi büyüdüğü sürece borcun milli gelire, özel sektörde ise satışlara oranı azalacağı için ödeme sıkıntısı çekilmeyecek. 

             İç ve dış olaylar bütçeyi zorlamaya başladı  

       Son aylara kadar aslında ekonomideki en rahat konuların başında bütçe geliyordu. Uygulanan politikalar sayesinde bütçe açığı çevrilebilir bir düzeye düşürülmüştü. Ama son zamanlarda yaşanan iç ve dış olaylar, dünya ekonomisinin krizden bir türlü çıkamaması bütçeyi zorlamaya başladı. 2011 yılı Ocak-Eylül döneminde 234 milyon lira fazla veren bütçe bu yılın aynı döneminde 14 milyar 350 milyon lira açık verdi. Ödemeler genelde Aralık ayına sarkıtıldığı için, bütçe açığının yıl sonu itibarıyla 21 milyar 104 milyon lirayı aşacağı aşikardı. Bundan dolayı, alkollü içkilerde vergi artışlarına, akaryakıt, elektrik, doğalgazda yüzde 10’ları bulan zamma gidildi. Yine de bu önlemlerin de yeterli olmayacağı söylendi.  

             Enflasyon: Fazlası da azı da zarar 

      Türkiye ekonomisi, ekonominin en can alıcı konularından enflasyonda hala sorunu halledebilmiş değil. Enflasyon öyle bir şey ki tahlil sonucuna benziyor. Fazlası da azı da zarar. Özellikle sıfırın altında seyrederse, büyük bir kriz demek. Deflasyon dediğimiz bu durum çok da uzak olmayan bir geçmişte Japonya’da yaşandı ve ülke 5-6 yıl boyunca, enflasyona dönemedi. Çok sayıda şirket battı veya yok pahasına Batılıların eline geçti. Neyse ki Türkiye’nin böyle bir sorunu yok ama Türkiye de uzun yıllardır, özellikle 1970’lerde yaşanan petrol şokları nedeniyle yüksek enflasyondan bir türlü kurtulamıyor. Öyle ki 1990’lı yıllarda yüzde 149,6’lara kadar dayanıp, Cumhuriyet rekoru kıran enflasyonlar yaşandı. 2001 krizi sonrası alınan önlemler ve uygulanan politikalarla yüzde 10’ların altına çekildi ama hala istikrarlı (dünyada kaldıysa eğer) ekonomilerin seviyesi olan yüzde 2’lere düşmüş değil.
En son açıklanan verilere göre, eylül ayında hem tüketici hem de üretici fiyatlarında aylık enflasyon yüzde 1,03 çıktı. Yıllık enflasyon tüketicide yüzde 9,19, üreticide yüzde 4,03 düzeyinde bulunuyor. Tüketici fiyatları, yıllık bazda, Nisan 2012’de yüzde 11,14 ile 2008 Ekim ayından sonraki en yüksek düzeye çıktıktan sonra, Mayıs 2012’de yüzde 8,28’e inmişti. Eylül 2012’deki yüzde 9,19 tüketici fiyat artış rakamı, 2011 Mart ayının yüzde 3,99 rakamıyla karşılaştırıldığında oldukça yüksek görünüyor. Tüketici fiyatları endeksinde esas dikkati çeken durum, 12 aylık ortalamalara göre enflasyon ki, bu enflasyon türü çoğu iktisatçı tarafından daha doğru bulunur, 2011 Ekim ayındaki yüzde 5,93 rakamından bu yana sürekli yükseliyor. Nitekim, Eylül 2012’de bu rakam yüzde 9,53 ile 10’a dayandı. Fiyat dalgalanmalarını da ölçtüğü için çok daha doğru olan 12 aylık ortalamalara göre enflasyon devletin vergi, harç gibi alacaklarında genellikle baz aldığı yeniden değerleme oranında ve milli gelir hesaplarında normal enflasyondan çok daha fazla parametreye bakılmakla birlikte milli gelir deflatöründe (gayri safi yurtiçi hasıladaki reel rakamları elde edebilmek için kullanılan bir enflasyon hesaplama türü) kullanılıyor. 

            Yıl sonu enflasyonu yüzde 10’u geçebilir 

     Tüketici fiyatları endeksindeki esas büyük tehlikeyi de aylık enflasyon rakamları yaratabilecek. 2012’nin mayıs, haziran ve temmuz aylarında yüzde 0,21, 0,90 ve 0,23 ile gerileyen fiyatlar, ağustos ayında yüzde 0,56, eylül ayında ise yüzde 1,03 arttı. Gerçi eylül aylarında enflasyon artmaya başladığı da biliniyor ama 2011 Eylül ayında yüzde 0,75 ile 1’in altında kalan fiyat artışları, bu yıl yüzde 1,03’e yükseldi. Halen yüzde 9,19 olan yıllık enflasyon rakamı, 2011’de ekimde yüzde 3,27, kasımda yüzde 1,73, aralıkta yüzde 0,58 olan aylık enflasyon rakamlarının üzerinde artarsa (ki doğalgaza yapılan yüzde 9,8, elektriğe yapılan yüzde 10,1, benzin zammı, alkollü içkilerde ÖTV artışı gibi zamlar ekim enflasyonuna yansıyacak), yılsonu enflasyonu yüzde 10’u geçebilir.
Üretici fiyatları endeksindeki yıllık artış Eylül 2012 itibarıyla yüzde 4,03 indi. Bu rakam, Kasım 2011’de yüzde 13,67, 2012’nin ocak ayında yüzde 11,13, şubat ayında yüzde 9,15 düzeyindeydi. Bu endeksteki artış 2009 Kasım ayında yüzde 1,51’e kadar inmişti. Yalnız, genellikle üretici fiyatlarındaki artış belli bir gecikmeyle de olsa tüketici fiyatlarına yansıdığı biliniyor. Yansımaması durumu, işletmeler açısından sıkıntı olduğu anlamına da geliyor.  
Aylık ve Yıllık Enflasyon (Yüzde)


2012

TÜFE

TÜFE

ÜFE

ÜFE

Ocak

Aylık

Yıllık

Aylık

Yıllık

Şubat

0.56

10.61

0.38

11.13

Mart

0.56

10.43

-0.09

9.15

Nisan

0.41

10.43

0.36

8.22

Mayıs

1.52

11.14

0.08

7.65

Haziran

-0.21

8.28

0.53

8.06

Temmuz

-0.90

8.87

-1.49

6.44

Ağustos

-0.23

9.07

-0.31

6.13

Eylül

0.56

8.88

0.26

4.56


1.03

9.19

1.03

4.03

 Sonuç olarak, cari açık, enflasyon ve borç Türk ekonomisinin en hayati konularından olmaya devam edecek gibi görünüyor. Merkez Bankası başta olmak üzere ekonomi yönetiminin de en çok zorlayacak alanın cari açık, enflasyon olduğu kesin gibi.
(*): Bu yazı Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin yayın organı Ekonom’un, 38 sayılı Ekim-Kasım-Aralık 2012 sayısına kapak ve 14, 15, 16, 17 ve 18’inci sayfalarında yayınlanmıştır.
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

-Dolardaki artışın ekonomiye etkisi...

-Krizler ekonomisi-1994 krizi

-Dolar sevdası hiç geçmiyor…

-Yalnızlık

-Güçlü bir ekonomi için ne yapmalı?