-Türkiye ekonomisinde 2013'e bakış
-Türkiye ekonomisinde
Ekonomi 2010 yılında yüzde 9,2, 2011
yılında yüzde 8,8 gibi yüksek hızlarla büyüdükten sonra, 2012 yılında yüzde 2,2
ile düşük büyüme hızına indi. 2012 yılının ilk çeyreğinde yüzde 3,1 olan büyüme
hızı, ikinci çeyrekte yüzde 2,8’e, üçüncü çeyrekte yüzde 1,5’e, dördüncü
çeyrekte ise yüzde 1,4’e kadar geriledi.
Beklentilerin tersine, 2013 yılının ilk
çeyreğinde yüzde 3, ikinci çeyreğinde yüzde 4,5, üçüncü çeyreğinde yüzde 4,4, 9
aylık ortalamada ise yüzde 4 büyüme kaydetti. Yıl sonu rakamları henüz belli
olmasa da yüzde 4 civarında bir büyüme beklenebilir. Türkiye’nin potansiyel
büyüme hızı yüzde 5 dolaylarındadır. Bunun üzerindeki bir büyüme hızı, dış
açıkta kontrolsüz artışa neden olmaktadır. Bunun altında bir büyüme hızı da
yeterince iş olanağı yaratmadığından işsizlikte artışla sonuçlanmaktadır.
İstihdam
İstihdam
Türkiye genelinde işsiz sayısı, 2013 yılı Ekim
döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 202 bin kişi artarak 2 milyon 743 bin
kişiye yükseldi. İşsizlik oranı ise 0,6 puanlık artışla yüzde 9,7 seviyesinde
gerçekleşti. Tarım dışı işsizlik oranı 0,5 puanlık artışla yüzde 11,9, 15-24
yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı ise 1,2 puanlık artışla yüzde 19,3 oldu.
İstihdam edilenlerin
sayısı 2013 yılı Ekim döneminde, 2012 yılı Ekim dönemine göre 139 bin kişi
artarak 25 milyon 648 bin kişiye yükseldi.
İstihdam edilenlerin
yüzde 23,5’i tarım, yüzde 19,1’i sanayi, yüzde 7,6’sı inşaat, yüzde 49,8’i ise
hizmetler sektöründe yer aldı.
Dış
ticaret, ödemeler dengesi
Dış
ticaret açığı, cari açığın da temel nedeni olarak Türkiye’nin başına bela
olmaya, 2013 yılında da devam etti. Türkiye, yapısal sorunlar çözülmediği için
ihracat yapmak için bile ithalat yapmak zorunda olan bir ülke durumunda. Öyle
ki Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2009 verilerine göre, 100
dolarlık ihracat yapmak için 58,5 dolarlık ithal katma değer kullanılması
gerekiyor. 2013 yılında ihracat, 2012 yılının altında kaldı ve yüzde 0,4
düşüşle 151,9 milyar dolara indi. İthalat, 2013 yılında yüzde 6,4 artarak 251,7
milyar dolara çıktı. Dış ticaret açığı yüzde 18,7 artarak 99,8 milyar dolara
çıktı ve 100 milyar dolara dayandı. İhracatın ithalatı karşılama oranı, 2013
yılında, 2012 yılına göre 4,2 puan azalarak yüzde 60,3’e indi. Bu durumun sürdürülemez
olduğu son günlerde yaşanan döviz kriziyle de ortaya çıktı.
2012 yılı sonunda 48 milyar 504 milyon
dolar olan cari işlemler açığı, 2013 yılı Kasım ayı sonu itibarıyla yıllık
bazda 60 milyar 838 milyon dolara ulaştı. Kasım 2013 itibarıyla toplam net
yabancı sermaye girişi 73 milyar 707 milyon dolar olurken, bu tutarın sadece
yüzde 11,5’ini doğrudan yatırımlar oluşturdu. Bu rakam 2012 yılında yüzde 12,9
düzeyindeydi. 2012 yılında yüzde 58,8 olan portföy yatırımlarının payı 2013
yılı Kasım ayı itibarıyla yıllık bazda yüzde 40’a indi. Diğer yatırımların payı
ise 2012 ile Kasım 2013 döneminde yıllık bazda yüzde 26,6’dan yüzde 43,3’e
yükseldi.
Sanayi
üretim endeksi, kapasite kullanım oranı
Takvim
etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi 2013 yılı Kasım ayında 2012
yılının Kasım ayına göre yüzde 4,7 arttı. Mevsim ve takvim etkilerinden
arındırılmış sanayi üretim endeksi de yine 2013 Kasım ayında, 2013 yılının Ekim
ayına göre yüzde 2,9 yükseldi.
Aralık 2013’de imalat sanayi kapasite
kullanım oranı yüzde 76 oldu. Bu oran, 2012 yılının Aralık ayında yüzde 73,6
düzeyindeydi. Mevsim etkilerinden arındırılmış kapasite kullanım oranı, 2013
yılı Aralık ayında, 2013 yılı Kasım ayına göre 0,9 puan artarak yüzde 75,9’a
çıktı.
TÜİK ve Merkez Bankası tarafından
hazırlanan tüketici güven endeksi, 2013 yılı Aralık ayında 75 seviyesinde
gerçekleşti.
Bütçe
2013 yılında bütçe açığı yüzde 37,3
gerileyerek 18,4 milyar liraya indi. Bu rakam 2012 yılında 29,4 milyar liraydı.
2009 yılında yüzde 5,5 olan bütçe açığının milli gelire oranı, 2012 yılında
yüzde 2,1 olmuştu. Bu oran, 2013 yılında yüzde 1,2’ye indi. Bunun sebebi 2013
yılında giderlerde yüzde 12,7’lik artışa karşın gelirlerin yüzde 17,1 artması
olarak gösterilebilir. Bütçenin en dikkat çeken yönü de faiz harcamalarının
yüzde 3,2 gibi oldukça düşük bir artışla 48,4 milyar liradan 50 milyar liraya
çıkmasıdır.
Kredi notu
Uluslararası kredi derecelendirme
kuruluşlarından Fitch, 2012 yılı Kasım ayında Türkiye’nin kredi notunu yatırım
yapılabilir seviye olan “BBB-”ye çıkardı. Ardından 2013 Mayıs ayında
Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu bir basamak artırarak “Ba1”den “Baa3”e
yükseltti. Böylece, Moody’s Fitch’in ardından Türkiye’nin kredi notunu yatırım
yapılabilir seviyeye yükselten ikinci kuruluş oldu. Standard and Poor’s ise
2013 Mart ayında notu BB+ seviyesinde tuttu.
Moody’s, not artırımına gerekçe olarak
ülkenin ekonomi ve kamu maliyesi göstergelerindeki iyileşmeyi gösterirken,
kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmeyen Standard and Poor’s,
Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir toparlanma eğiliminde olduğunu, ancak
gelişmiş ülkelerin gevşek para politikaları nedeniyle Merkez Bankası’nın büyüme
ve parasal istikrarı dengeleyen zor bir politika izlemesi gerektiğini
vurgulamıştı.
Kredi notu görünümü 3 kuruluşta da
“durağan” konumunda.
Bu kuruluşların dışında Japon kredi
değerlendirme kuruluşu JCR, Mayıs 2013’de Türkiye’nin kredi notunu iki kademe
birden artırarak yatırım yapılabilir seviye olan “BBB-”ye çıkardı. Görünümü ise
“durağan” olarak belirledi.
Enflasyon
2013
yılında özellikle üretici fiyatları endeksinde (ÜFE) yükselme kendini
göstermektedir. Yıllık ÜFE artışı 2012 yılında yüzde 2,45 iken 2013 yılında
yüzde 6,97’ye çıktı. Tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) artışı ise 2012 yılında
yüzde 6,16 düzeyindeyken, 2013 yılında yüzde 7,40 oldu. Enflasyon için daha iyi
bir gösterge olan yıllık ortalamalara bakıldığında, TÜFE’de 2012 yılında yüzde
8,89 olan artış oranı, 2013 yılında yüzde 7,49’a, ÜFE’de 2012 yılında yüzde
6,09 olan yükseliş oranı ise 2013 yılında yüzde 4,48’e indi. Merkez Bankası,
2013 yıl sonu için yüzde 6,8 TÜFE öngörmekteydi. Bu oranı tutturamadı.
3
Şubat 2014 tarihinde açıklanan enflasyon verilerine göre, Ocak ayı itibarıyla
yıllık enflasyon TÜFE’de yüzde 7,48’e çıktı. ÜFE’yi üç ayrı endekse ayıran Yurt
İçi ÜFE, Yurt Dışı ÜFE ve Tarım ÜFE endekslerinden Yurt İçi ÜFE’yi açıkladı.
2013 yıl sonunda yüzde 6,97 olan rakam Ocak ayı itibarıyla yıllık bazda yüzde
10,72’ye yükseldi ve çift haneli rakamlar görüldü.
Borç
stoku
Türkiye’nin
brüt dış borç stoku, 2013 yılı Eylül sonu itibarıyla 372,7 milyar dolar, net
dış borç stoku ise 214,4 milyar dolar oldu. Brüt dış borç stokunun yüzde 68,5’i
olan 255,3 milyar doları özel sektöre, yüzde 30’u olan 111,7 milyar doları kamu
kesimine, yüzde 1,5’i olan 5,6 milyar doları ise Merkez Bankası’na ait durumda.
Özel sektörün kısa vadeli dış borç stoku 2013 Eylül sonu itibarıyla 107,6
milyar dolara ulaştı. Bu tutar içinde bankacılık sektörünün payı 71,5 milyar
dolar oldu.
2013
yılı sonu itibarıyla merkezi yönetim brüt borç stoku, 2012 yılına göre yüzde
10,1 artarak 585,7 milyar liraya ulaştı. 2012 yıl sonunda 532,2 milyar lira
olan bu rakam 2013 yılında 53,5 milyar lira arttı.
Merkezi
yönetim brüt borç stokunun 403 milyar lirası Türk Lirası, 182,7 milyar lirası
ise yabancı para cinsi borçlardan oluştu.
Borsa, altın, döviz
2013 yılında TL karşısında avro yüzde
25,1, ABD Doları yüzde 19,7 değer kazandı. 2012 yıl sonunda Merkez Bankası’nda
ABD Doları 1,78, Avro ise 2,35 lira düzeyindeydi. Bu kurlar, 2013 yılı sonunda
ABD Doları’nda 2,13, Avro’da ise 2,94 TL oldu.
Borsada BIST 100 endeksi, 2012 yıl sonunda
78 bin 208,44 puanken, yüzde 13,3 değer kaybıyla 67 bin 801,73’e geriledi.
Kapalıçarşı’da 24 ayar külçe altının gram
satış fiyatı, 2013 yılı sonunda, 2012 yıl sonuna göre, yüzde 12 düşüşle 95,65
liradan 84,20 liraya indi. Aynı dönemde Cumhuriyet altınının fiyatı da 643
liradan 565 liraya düştü.
2014 yılında ne olur?
2014 yılında büyümenin
hedeflenen yüzde 4’ün altında kalacağı kesin gibi. Artık bu rakamın ne olacağı
konuşuluyor.
Merkez Bankası, aslında,
son birkaç aydır faizi artırmayarak risk alıyordu. Çünkü, başta ABD, Japonya,
Almanya olmak üzere gelişmiş ülkelerde ekonomide bir toparlanma görülüyor. Para
artık gelişmekte olan ülkeler yerine gelişmiş ülkelere doğru yönelmeye
başlamıştı.
Ayrıca, ABD Merkez
Bankası (FED), aylık 85 milyar dolar olarak uyguladığı tahvil alımını, 2013
Aralık ayı toplantısında 2014 Ocak ayından itibaren geçerli olmak üzere 75
milyar dolara, 2014 Ocak ayı toplantısında da Şubat ayından geçerli olmak üzere
65 milyar dolara indirme kararlarını aldı. Bu FED’in piyasaları dolara
doyurmayacağı anlamına geliyor.
Kırılgan 5’li olarak
tanımlanan Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Türkiye
içinde cari açığının milli gelire oranı en yüksek olan ülke Türkiye’nin, dış
ticaret açığı da 100 milyar dolara dayanmış durumda.
Bunların dışında Şili ve
Arjantin’in durumları da çok iyi görünmüyor. Özellikle Güney Afrika
Cumhuriyeti, Arjantin ve Şili’nin yetersiz döviz rezervleri durumlarını daha
içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Gelişmekte olan ülkeler içinde Rusya,
Polonya ve Macaristan’ın durumları daha iyi ama gelişmeler bütün gelişmekte
olan ülkelere zarar verecek gibi görünüyor.
Merkez Bankası’nın 28
Ocak 2014 gecesi, piyasa beklentisi olan yüzde 2-3 aralığının çok üzerinde
yüzde 4 ila 6 arası artırdı. Piyasaya Aralık ve Ocak aylarında verdiği 3’er
milyar dolara rağmen, döviz kurlarındaki yükselişi durduramayan Merkez Bankası,
faiz artırımı silahını kullanmak zorunda kaldı. Marjinal fonlama oranı 7,75’ten
yüzde 12’ye, açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcısı bankalara repo
işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkânı faiz oranı yüzde 6,75’ten yüzde
11,5’e, Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yüzde 3,5’ten yüzde 8’e yükseltti.
Bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı yüzde 4,5’ten yüzde 10’a çıkardı.
Bankalararası Para Piyasası’nda saat 16.00–17.00 arası gecelik vadede uygulanan
Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yüzde 0 düzeyinde sabit tutarken, borç
verme faiz oranı yüzde 10,25 düzeyinden yüzde 15 düzeyine yükseltti.
Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu (BDDK), kredi kartı ve tüketici kredilerinde yaptığı ve
harcamaları sınırlandırmayı hedefleyen düzenlemelerini 1 Şubat 2014’den
itibaren uygulamaya başladı.
Yine 2014 yılında başta
vergilerde yeniden değerleme oranında artışlar yapıldı. Binek otomobillerde
Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) motor hacmine göre yüzde 5, 10 ve 15 oranında
artırıldı. Döviz kuruna özellikle ABD Doları kuruna bağlı olarak enerji
fiyatları arttı.
Tabii bunların ekonomiye
yansımaları olacaktır. Büyüme hızı en iyimser tahminle yüzde 2’ler seviyesine
düşecektir. TL’nin değer kaybı, ithal girdi fiyatlarını artıracaktır. Bu durum
enflasyonu yükseltecek ve muhtemelen enflasyon çift haneli rakamlara doğru
gidecektir. Nitekim, Merkez Bankası, 2014 yıl sonu enflasyon tahminini yüzde
5,3’den yüzde 6,6’ya çekmiş durumdadır. İşsizlik oranı, düşük büyüme hızı,
şirketlerin yatırımdan kaçınması ve ağır dış borçlarını çevirememe riski
nedeniyle (özel sektör yeni istihdamdan yaratmak istemeyecek hatta çalışan
sayılarını azaltma yoluna gideceklerdir) yükselecektir. İşsizlikte de çift
haneli rakamları göreceğimiz açık. İthalat, döviz kurundaki artışlar nedeniyle
gerileyecek, ihracat, ithal girdiye bağımlılığı nedeniyle çok fazla
artmayacaktır. Cari açık ve dış ticaret açığında bir miktar gerileme
beklenebilir. Ama burada esas çözüm Türkiye’nin ithalata dayalı üretimden
çıkarılmasıyla bulunabilir. İthalatta yaşanacak düşüş, büyüme hızındaki
gerileme ve çalışanlar içinden işsiz kalanların artması ve özellikle faiz
artışının getirdiği yük gibi sebepler bütçe gelirlerini vuracak, bütçe açığını
artacaktır.
Şu an itibarıyla görünen
o ki 2014 yılı ekonomide iyi bir yıl olmayacaktır. Tabii olarak, döviz kurları
kontrol altına alınır, faiz artışları sınırlı kalırsa, özellikle ekonomik
durumu düzelen Avrupa ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş ülkelere yönelik
ihracat çok olumlu bir seyir izlerse, 2014 ekonomik kriz yaşanmayan bir yıl da
olabilir. Fakat şu an iyimser olmak için bir neden görülmüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder