-AB, yaşamak için ne yapmalı?
Brexit, bir kara bulut gibi Avrupa Birliği’nin (AB)
üzerinde dolaşıyor. Konuyla ilgili herkes, AB’nin geleceğini merak ediyor.
Dünya tarihinin en başarılı Birliği neden bu hale düştü? Ne oldu da büyük bir
fire verdi? Konuyu enine boyuna irdelemek gerekiyor.
İlkin AB’nin kuruluş amacına bakmak lazım. Niçin,
hangi ihtiyaç sebebiyle kuruldu? Bunun yanıtını Avrupa, hatta Alman, Fransız
tarihinde bulabiliriz.
Kıta Avrupa'sının iki büyük ülkesi Almanya ve
Fransa, 1870-1945 arasında geçen 85 yıla üç büyük savaş sığdırdılar. 1870-1871
yıllarında Prusya, üyesi olduğu Kuzey Alman Konfederasyonu ve Güney Alman
devletleri Baden, Württemberg ve Bavyera desteğiyle Fransa ile girdiği savaşı
kazandı ve Alman birliği kuruldu. 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı, 1939-1945
İkinci Dünya Savaşı hep Alman-Fransız çekişmesinden, iki ülkenin de Avrupa
liderliğine oynamasından doğdu demek yanlış olmaz. Tabii ki hem Birinci hem
de İkinci Dünya savaşları için 'yükselen Almanya’yı hizaya getirme savaşlarıydı' demek
de yanlış olmaz. Zaten ABD, İngiltere, Fransa, Rusya (ve sonrasında Sovyetler
Birliği) ittifakları bunu açıkça gösteriyor.
Bu savaşların Avrupa’ya verdiği zarar çok büyüt boyutlarda
oldu. Öncelikle Avrupa, dünya liderliğini kaybetti. İkinci Dünya Savaşıyla
birlikte, aslında 1890 yılında dünyanın en büyük ekonomisi haline gelen ABD,
liderliğini herkese kabul ettirdi. Diğer tarafta Sovyetler Birliği, ABD’nin
rakibi olarak ortaya çıkarken, Avrupa’nın böyle bir yarışı girme takati
kalmadı. Hem ABD hem de Sovyetler Birliği, Avrupa ülkelerinin her birinden çok
daha büyük nüfuslu, büyük kaynaklara sahip kıta devletlerdi. Daha sonra ortaya
çıkan Çin ve Hindistan da benzer büyüklüklere sahipler ki hızla yarışa
katılıyorlar.
Tüm kıtaya zarar veren Alman-Fransız savaşlarına
son verme, iki büyük Avrupa devletini bir birlik çatısı altında bir araya
getirme düşüncesi, 1945 sonrasına hakim oldu. Avrupa’da birlik kurma
düşüncesinde ilk adım, Fransa, Batı Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika ve
Lüksemburg tarafından, 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu ile atıldı.
Yıl 1957’ye geldiğinde, iki birlik daha kuruldu. Avrupa Ekonomik Topluluğu ve
Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu. 1965 yılında Brüksel anlaşmasıyla bu üç
topluluk Avrupa Toplulukları adı altında birleşti.
Sonrası malum, genişleme politikası. İlkin Avrupa
Topluluğu, 1992’den sonra da Avrupa Birliği adını alan Birliğe, 1973’de
Birleşik Krallık, Danimarka, İrlanda, 1981’de Yunanistan, 1986’da İspanya,
Portekiz, 1990’da Almanya’nın birleşmesiyle Doğu Almanya, 1995’de İsveç,
Avusturya, Finlandiya, 2004’de Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya,
Litvanya, Letonya, Slovenya, Estonya, Güney Kıbrıs, Malta, 2007’de Romanya,
Bulgaristan, 2013’de Hırvatistan katıldı. Halen Türkiye, Sırbistan, Arnavutluk,
Makedonya, Karadağ ve İzlanda aday ülke konumunda bulunuyorlar. Olası aday
ülkeler de Bosna Hersek ve Kosova.
AB genişledi ama aldığı her üye ülkenin sorunlarını
da hastalıklarını da içine katkı. Büyüdü ama dinamizmini, esas gücünü kaybetti.
Şimdi Yunanistan’ın borç sorunuyla, İspanya, Portekiz’in ekonomik sorunlarıyla,
Doğu ve Güneydoğu Avrupa’nın geri kalmışlığı ile uğraşıp duruyor. Avrupa
Birliği, Avrupa’da savaşlara son vermenin yanı sıra ABD ile rekabette birleşmek
zorunda olduğu için kurulmuştu.
Birlikten ayrılmaya karar veren 65 milyonluk
Birleşik Krallık dahil 509 milyon nüfusu sahip olan AB, Birleşik Krallık’ı
kaybedince 444 milyona geriledi. Tahminlere göre, 2050 yılına kadar AB, 5 milyon
bile artmayacak ve 448 milyonu ancak geçecek. O tarihte Birleşik Krallık’ın
nüfusunu 77 milyona aşacak. AB’nin artık, Birleşik Krallık’ın ayrılmasıyla
kaybedeceği ekonomik gücü yazmaya bile gerek yok sanırım.
Şimdi AB’nin önünde çok değil iki seçenek
bulunuyor. Ya büyüyecek ya da küçülerek dinamizm kazanacak. Birleşik Krallık,
Türkiye hatta Rusya dahil olmadan AB’nin dünya liderliğinde ABD ile Çin ile
hatta Hindistan ile yarışması çok zor. Buna ne kaynakları ne nüfusu ne
stratejik konumu ne de vizyonu yeter. Bir büyük devlet ya da birlik, tüm
dünyayı hedeflemeli, sadece birinci dünya ülkeleriyle sınırlı kalmamalı, üçüncü
dünya ülkelerini de kapsamına almalıdır.
İkinci seçenek, AB’nin küçülmesi. Burada bence
kurucu İtalya’ya, İskandinav ülkelerine bile yer yok. Almanya, Fransa tek
devlete doğru gitmeli; yanlarına da aynı kültürden Hollanda, Belçika, Lüksemburg,
Avusturya, İsviçre’yi almalılar. Bu birliğin, dünya liderliğine oynama şansı
yok ama homojen, kültürel birliğini tamamlamış, sorunlarını çözmüş, ekonomisi
düzgün, korunaklı bir konfederasyon… Gerçi, hayallerini yitirmiş, yaşlı,
gelecek heyecanı olmayan bir birlik olur ama bu da bir tercih sebebidir. Aşk
olmayan mantık evliliği. Yürür mü yürüyebilir. İstenir mi? O ayrı konu…
7 Temmuz 2016
Metin Türkyılmaz
Enerji Günlüğü'nde çıkan yazı.
Enerji Günlüğü'nde çıkan yazı.
Yorumlar
Yorum Gönder