-Atatürk’le boşa uğraşmayın; kurucularla kimse baş edemez
Zaman
bazılarına acı bir şekilde göstermiştir ki kurucularla uğraşmanın kimseye
faydası yoktur. Şunu herkes kabul etmelidir: Mustafa Kemal Atatürk, bu ülkeyi
kuran büyük bir liderdir. Cumhuriyetin en büyük değerlerinden biridir. Neden
mi? Çünkü mazlum milletler onu örnek almış, bağımsız yaşamak isteği kanlarına
girmiş, bağımsızlık ateşini yakmıştır. Mazlum, geri kalmış bir ülkenin de
bağımsızlık uğruna dünyanın egemenlerini dize getirebileceğini, yenebileceğini
göstermiştir. Hem de 1920’lerde. Çivi bile üretemeyen bir ülkede. Çok geçmeden
bağımsızlık savaşları başlamış, batı bağımsızlık ateşini söndürememiştir.
O
ve arkadaşları, Türk milletini ayağa kaldırmış, önder olup, bağımsızlığını
kazanmasını sağlamışlardır. O olmasaydı bu ülke bağımsızlığını kazanamayacak
mıydı sorusunu yöneltenler var. Tabii ki kazanacaktı ama ne zaman, 1923’te mi,
1933’te mi, 1943’te mi? Neye mal olacaktı? Hangi sınırlarla kazanılacaktı?
Bütün bunlar bir bilinmezlik. Tek bilinen bağımsızlık 1923’te
kazanılamayacaktı.
Nutukta
ilk cümlelerinde o dönemi nasıl da anlatıyor.
“1919
yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin
genel durumu ve görünüşü şöyledir: Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup,
I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları
ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca
millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na
sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten
kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını
ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta.
Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak.
Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini
koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve
cephanesi alınmış ve alınmakta...”
Bunları
bilip de bugün çıkıp “keşke Yunan kazansaydı” diyenler büyük ihanet içindedir. Yıkılmış,
işgal edilmiş, ordusu dağıtılmış bir ülkede, bitkin bir halkı ayağa kaldırmış,
bağımsızlığı sağlamış bir adam, kesinlikle büyüktür.
Bununla
yetinmemiş, hukukuyla, eğitimiyle, sanatıyla, sosyal yapısıyla çağdaş bir
cumhuriyet kurmuşsa unutulmazdır.
Hiç kimse Büyük Atatürk'ü sevmek
zorunda değildir ama herkes saygılı olmak zorundadır.
Demokrasiler biraz da kahramanlarıyla
vardır.
Seçim dönemlerinde kurucular
konuşulmaz, kısır çekişmelere konu edilmez. Seven de sevmeyen de kurucular
konusunda olumsuz yargıda bulunmaz. Hayatları didik didik edilmez. Onlar tarihe
mal olmuştur. Orada geniş bir yer kaplamışlardır. Kapladıkları bu yeri
daraltmak için çalışılmaz. Tam tersi onlar kurucu değerler içinde yer alırlar.
Bugün ABD’de kimse kurucu George
Washington’u tartışmaz. Ülkenin başkenti ve bir eyaleti onun adını taşır.
Kimse, “demokraside böyle şey olur mu?
Bir adamın adı başkente konur mu? Bu adı değiştirelim” demez.
Ankara’nın adı Atatürk olsaydı, bir
ilimize Atatürk adı konulsaydı ne tartışmalar olurdu bir düşünün. Hergün
değiştirmek için uğraşanlar çıkardı. Oysa başkent Washington’un, Seattle’ın
olduğu Washington eyaletinin adını değiştirmek kimsenin aklına bile gelmiyor.
Atatürk ile uğraşanlara şunu söylemek
isterim. Boşa uğraşmayın. Kurucularla kimse baş edemez. Önünde sonunda onlar
kazanır. Ölseler bile yenemezsiniz. Ülkemizde olanlar da bunu gösteriyor.
Atatürk, yerli yerinde duruyor. Kimse onu yıpratamıyor. Tam tersine yıpratmak
isteyenler yıpranıyor. Bakıyorlar olmuyor, dönüp dolaşıp Atatürk’e
sarılıyorlar. Herkesten hızlı Atatürkçü oluyorlar. Solundan sağına hemen her
kez hayatın bir devresinde Atatürk’ü referans almak zorunda kalıyor. Oysa
Atatürk’ün bir yaptırımı yok. Sizi mahkemeye veremez. Size zulüm yapamaz. Ama ölüsü
bile en büyük mücadeleyi verir. Böyle bir lidere büyük denir.
Yorumlar
Yorum Gönder