-Bob Dylan ve Nobel’i reddetmek…

Alfred Bernard Nobel, İsveçli kimyager, mühendis. Ama biz onu dinamiti bulan kişi olarak biliriz. Soyadını ise ödülünde ezberledik. Dünyanın en prestijli ödüllerinden biri. Öyle ki ülkeler Nobel ödülü alan vatandaşı olan ülkeler olmayan ülkeler olarak ikiye ayrılıyor. Bir ülkenin ne kadar Nobel ödülü almış vatandaşı varsa o ülke o kadar bilimde, edebiyatta hatta barışta ileri! Ülke olarak biz de yıllarca bu ödülü almak için yandık tutuştuk. Sonunda 2006 yılında edebiyat dalında Orhan Pamuk’a, ardından 2015 yılında kimya dalında Aziz Sancar’a bu ödülü verdiler de kurtulduk. Aziz Sancar her ne kadar ABD’de çalışmalarını yürütse de…



Dinamiti bulduğu için vicdan azabı çektiğini sandığım Nobel, 10 Aralık 1896’da, İtalya’nın San Remo kentinde hayata gözlerini yumuyor. 27 Kasım 1895’te kaleme aldığı vasiyeti ise 30 Aralık 1896’da açıklanıyor. Bu vasiyetnameyi dayanılarak insanlığa hizmet edenleri ödüllendirme amacı taşıyan Nobel ödülünü 1901 tarihinden itibaren verilmeye başlanıyor.
Nobel ödülü Alfred Nobel’in ruhunu kurtaracak mı bilmem ama ailesi bu konuda sabıkalı. Öyle ki mühendis olan babası da St. Petersburg’da Rus ordusu için silah üretmiş.
Tarihi boyunca Nobel ödülleri özellikle barış ve edebiyat dallarında sorun oldu. Çünkü, her iki dalda subjektiflikten kaçamayacağınız alanlar. Kime göre en iyi, kime göre en barışçıl. Nitekim, Nobel komitesi sık sık baltayı taşa da vurdu. Öyle ki başta Latin Amerika olmak üzere darbelerin, katliamların destekleyici ABD’nin eski başkanları Theodore Roosvelt, Woodrow Wilson, Jimmy Carter ve ve görevi bıracak Başkanı Barack Obama bile barış ödülü aldı. 1901 yılından bu yana Nobel Barış Ödülü alanların listesine şöyle bir bakın çoğu politikacı, asker, diplomat… Savaşların baş sorumluları. Bu listede hiç mi doğru yok diyeceksiniz? Var, bu ödülü hakkıyla alanların sayısı 10’u geçmez. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz Albert Schweitzer’dir.
Schweitzer, kim mi? Gabon’da yerli halka sağlık hizmeti sunmak için kurduğu hastane ilkin 5, ardından 41 yıl kalan, felsefe ve teoloji doktorası olmasına rağmen, Afrika’da doktorluk yapmak için 30 yaşından sonra tıp tahsili yapan Alman humaniter doktor, filizof, müzisyen, teolog, hayvansever ve anti-nükleer aktivist. Zamanında org yapımı konusunda da dünyanın sayılı uzmanlarından biri. Ünlü düşünür Jean-Paul Sartre’ın annesinin kuzeni.
1915 yılında yaşama saygı felsefesini geliştirmiş biri. “İnsanın ahlakı insanla bitmemeli, evrene yayılmalıdır; bir parçası olduğu büyük hayat zincirinin yeniden farkına varmalıdır. Tüm varlığın bir değeri olduğunu anlamalıdır. Hayat, bencil veya düşüncesizce hareketler nedeniyle yok edilemeyeceği gibi daha yüce bir değer veya amaç için de feda edilemez” diyen biri. 1875’de doğan Schweitzer, 1965 yılında 90 yaşında öldüğünde binbir yoklukla kurduğu hastane, yüzlerce yataklı büyük bir hastane halini almıştı. Ölmeden sonuna kadar hak ettiği 1952 tarihli Nobel Barış Ödülü’nü aldı. 1959 yılında da Avrupa kültürüne katkıları olanlara Danimarkalı yazar Carl Johan Sonning adına iki yılda bir verilen ödül olan Sonnig ödülünü de felsefeci olarak aldı. Bilindiği gibi Orhan Pamuk da 2012 yılında bu ödülü almıştı.
Kaderi bir cilvesi her halde. Schweitzer’in kuzeninin oğlu olan, varoluşculuğun en özgün kuramcılarından, 20. yüzyılın en büyük muhalif düşünür ve yazarlarından Jean-Paul Sartre, 1964 yılında Nobel ödülünü reddetti. Hayatı boyunca hiçbir resmi ödül almayan Sartre, ödülünü reddetme gerekçesini çok güzel açıklar:
“Resmi payeleri hep reddettim. Legion d’Honneur’u da reddetmiştim. Fransız Akademisi’ne de girmedim. Yazar kendisinin bir kuruma dönüştürülmesini reddetmelidir. Bu onur verici paye dahi olsa. Bunlar kişisel nedenlerim. Bir de ödülü verenlerin konumundan dolayı kabul edemem. Benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin intikam alma girişiminden başka bir şey değildir. (www.insanokur.org)”
Tam Sartre’lık bir tavır. Çağının vicdanı olan, enteklektüel tanımını iliklerine kadar yansıtan bu adamdan başka bir şey beklemek yanlış olurdu. Nobel tam anlamıyla baltayı taşa vurduğunu o yıl anladı.
Çünkü Sartre, tam bir muhalif ve ne olursa olsun vicdanının sesini dinleyen bir adamdı. Fransa’nın Cezayir’i işgal altında tuttuğu yıllarda sokaklarda Fransız işgalini kınayan bildiriler dağıttı. Devlet Başkanı De Gaulle’a konu iletildi. De Gaulle, kendisi hakkında da söz söylemekten çekinmeyen Sartre’a, düşünceleri tam tersi olsa da “Sartre’a dokundurmam! Çünkü Sartre Fransa’nın ta kendisidir” diyen adamdır.
Bu yıl Nobel Edebiyat Ödülüne kökleri bu topraklara, Trabzon’a, Kars’ın Kağızman’a dayanan asıl adı Robert Allen Zimmerman olan, 75 yaşına gelmiş Bob Dylan layık görüldü. Akademi, Bob Dylan’ı “Amerikan şark geleneğine yeni ve şiirsel bir ifade tarzı getirdiği” ödüle layık buldu.
Buna bir itirazım yok. Sanırım Bob Dylan da bu ödülü istemedi. Uzun bir süre Nobel Komitesi Bob Dylan’a ulaşamadı. Dylan sessiz kaldı.
Akademi’nin Genel Sekreteri Sara Danius, İsveç haber ajansı TT’ye, Dylan’ın kişisel bir mektup gönderdiğini ve Nobel Ödülü kazandığı için son derece onur duyduğunun altını çizdiğini söyledi.
Akademi, yaptığı açıklamada, Dylan’ın ödülü gelip bizzat kendisinin almak istediğini, ancak verdiği başka sözler yüzünden maalesef bunun mümkün olmadığını söylediğini belirtti. Sonuçta 10 Aralık 2016 tarihinde Bob Dylan’ın, ödülü gidip bizzat alıp almayacağı belli değil ama en azından reddetmeyeceği anlaşıldı.
Bob Dylan’ın ödülü sonuna kadar hak ettiği konusunda bir kuşkum yok. Kuşkusuz Dylan’ın şiirsel bir anlatımı var. Yazar olması gerekmiyor. Edebiyat şiirle başlar.
Yine de ödülü reddetmesini beklerdim. Tabii herkesten Jean-Paul Sartre olmasını beklemek yanlış olur.
Herşeye rağmen, 1962 yılından bu yana 69 albüm yayınlamış, 11 Grammy ile “Things Have Changed” şarkısıyla bir Oscar kazanmış, ABD’de 1960’lı yıllarda ortaya çıkan muhalif ve gelenekleri yerle bir eden şair ve yazarlardan oluşan Beat Kuşağı’nın en büyük temsilcilerinden biri olan Bob Dylan’ın, “Blowin in The Wind”, “Knockin On Heavens Door”, “Like a Rolling Stone”, “All Along The Watchtower”, “Mr. Tambourine Man” gibi unutulmaz parçalarını dinlemeye devam edelim.

19 Kasım 2016 – Metin Türkyılmaz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

-Dolardaki artışın ekonomiye etkisi...

-Krizler ekonomisi-1994 krizi

-Dolar sevdası hiç geçmiyor…

-Yalnızlık

-Güçlü bir ekonomi için ne yapmalı?