-Dolarizasyonun panzehiri; “Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı”
Dolarizasyon
kavramı uzun zamandır iktisadi teoride kullanılan bir kavram. Ekonominin
dolarize olması, ulusal para yerine doların ikame olması anlamına geliyor. Sebebi,
ulusal paranın yüksek enflasyon nedeniyle değer kaybından kendini koruma
durumudur. Dolarizasyonda bazı ülkeler o kadar ileri gitmişlerdir ki ulusal
para birimlerini bile tedavülden kaldırmış, yerine dolar kullanmaya başlamışlardır. Bu ülkelerin duruma tam dolarizasyon, ulusal para birimlerini tedavülde
tutmakla birlikte, ulusal para birimiyle beraber doların da çok sık
kullanıldığı, insanlar tarafından finansal varlık olarak tutulduğu, ödemelerin
yapıldığı hesap birimi olarak kullanıldığı ülkelerin durumuna da kısmi
dolarizasyon durumu denir.
Merkez
Bankası eski başkanlarından Süreyya Serdengeçti’nin 3 Ekim 2005 tarihinde
Eskişehir’de verdiği bir konferansının Merkez Bankası tarafından “Dolarizasyon/Ters
Dolarizasyon” başlığıyla kitap haline getirilmiş baskısının ikinci sayfasında,
dolarizasyon kavramını ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır.
Serdengeçti,
dolarizasyon kavramıyla ilgili şu ifadeleri kullanıyor:
“Dolarizasyon
kavramı; akademik yazında başlıca iki alt başlık altında yer almaktadır.
Bunlardan ilki tam dolarizasyondur. Tam dolarizasyon, bir ülkenin ulusal
parasını tamamen terk edip, yabancı bir para birimini resmi para birimi olarak
kullanmasıdır. Euro bölgesini, bir para birliği olması nedeniyle farklı bir
örnek olarak değerlendirirsek, tam dolarizasyon için Panama ve Ekvador gibi
sadece birkaç küçük ülke örneği olduğunu söyleyebilirim.
Dolarizasyon
kavramına ilişkin ikinci alt başlık ise, Türkiye ekonomisini yakından
ilgilendirmesi nedeniyle, bugünkü konuşmamın da asıl temasını oluşturan kısmi
dolarizasyondur. Kısmi dolarizasyon; bir ülkede ekonomik birimlerin, yüksek
enflasyon ortamında ulusal paranın değer kaybından korunmak amacıyla, ulusal
para cinsinden finansal varlıklar yerine yabancı para cinsinden finansal
varlıkları seçmeye başlamasıyla ortaya çıkmaktadır.
Kısmi dolarizasyon, gerek
ortaya çıkış nedenlerine gerekse ülkelerin kendilerine özgü koşullarına bağlı
olarak farklı biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Uygulamada görülen bu
farklılıklar kısmi dolarizasyon başlığı altında birçok dolarizasyon tanımı
yapılmasını gerektirmektedir. Şimdi bu tanımlara, tarihsel gelişim sürecine
bağlı olarak kısaca değinmek istiyorum. Erken iktisat yazınında kısmi
dolarizasyon, para talebi dinamikleriyle, özellikle de dolarizasyon ve
enflasyon arasındaki ilişki çerçevesinde “para ikamesi” kavramı ile
ilişkilendirilmiştir. Bu kapsamda dolarizasyon ya da zaman zaman aynı anlamda
kullanılan para ikamesi, ödeme ve hesap birimi olarak işlemlerde yabancı para
cinsinden varlıkların kullanılmasıdır. Genelde dolarizasyonun ilk aşamasının,
yabancı para cinsinden varlıkların değer biriktirme aracı olarak kullanılmaya
başlanması olan ‘varlık ikamesi’ şeklinde geliştiği, yüksek enflasyonun kronik
bir hal almasıyla beraber de para ikamesine dönüştüğü görülmektedir. (Armas, A.
ve Webb, R. (2003). “Monetary Policy in a Highly Dollarized Economy: The Case
of Peru”. (Editör: P.C. Ugolini, A. Schaechter, M.R. Stone). Washington:
International Monetary Fund)
Öte yandan, özellikle
gelişmekte olan piyasalarda yakın geçmişte sıkça yaşanan bankacılık krizleri,
iktisat yazınına varlık dolarizasyonunun yanı sıra “yükümlülük dolarizasyonu”
kavramını da eklemiştir. Yükümlülük dolarizasyonu; ülkedeki bankacılık ve kamu
kesimi dahil olmak üzere tüm ekonomik birimlerin, yabancı para cinsinden büyük
miktarda yükümlülüklerinin bulunmasıdır. Diğer taraftan, bu tarihsel gelişim
sürecinde, literatürde hem varlık hem de yükümlülük dolarizasyonları tek bir
başlık altında toplanmıştır: “Finansal dolarizasyon”. Bugün gelinen noktada,
finansal dolarizasyon; bir ülkedeki yerleşiklerin, hem varlık hem de
yükümlülüklerini yabancı para cinsinden tutma eğilimleri olarak
tanımlanmaktadır. (Levy-Yeyati, E. (2003). “Financial Dollarization: Where Do
We Stand?”. Conference on Financial Dedollarization: Policy Options, IADB,
Washington, D.C. December 1-2, 2003.)”
Uluslararası rezerv,
herhangi bir para biriminin, ödeme aracının merkez bankaları ve para üzerinde
söz sahibi kuruluşlarca tutulan miktarını ifade etmek için kullanılır. Bunlar
döviz, altın ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) özel çekme haklarından (SDR)
oluşmaktadır.
Uluslararası
rezervlerde en çok tutulan para ABD Doları’dır. Bunu avro izler. Bunun dışında Japon Yeni, İngiliz Sterlini ve
Çin Yuanı gibi paralar da ABD Doları ve Avro’nun ağırlığına göre çok yetersiz
kalmasına rağmen paylarını artırmaya başlamışlardır.
Uluslararası ticaretin
çok büyük bir kısmı dolar üzerinden yürümektedir. Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’ın
aktardığı Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre, 2014 yıl sonu
itibarıyla ülkelerin döviz rezervlerinin yüzde
63’ü ABD Doları’ndan oluşuyor. Avronun tutarı payı yüzde 22’yi buluyor. İngiliz Sterlini ve Japon
Yeni yüzde 4’er, Avustralya Doları ve Kanada Doları yüzde 2’şer pay
alıyor. Diğer paraların payı da yüzde 3’te kalıyor.
Kavramı açıkladığımıza
göre, bu durumdan nasıl kurturulabileceğimizi de anlatmamız gerekir.
Son günlerde kamu kurum
ve kuruluşlarının varlıklarını TL’ye döndürmesi yerinde bir karardır.
Doların etkisini
azaltmak için, yüzde 2’lere inmiş bir enflasyona, istikrarlı bir TL’ye
öncelikle ihtiyaç vardır.
TL, güven vermediği,
geleceğe yönelik kuşku yarattığı bir ortamda insanların TL’ye yönelmesi, doları
veya avroyu bırakması pek de mümkün değildir. İnsanların dolara yönelmesinin
sebebi, Serdengeçti’nin belirttiği gibi, ekonomik birimlerin, yüksek enflasyon
ortamında ulusal paranın değer kaybından korunmaktır. Ekonomik birimler böyle
bir yol izleyerek varlıklarını korumaya çalışmaktadır. Bu da doğal bir
durumdur.
Örneğin kiraların dolar
veya avro cinsinden alınması uygulaması. Enflasyonun çok yüksek olduğu dönemlerde
ev kiralarken depositoyu dolar veya avro üzerinden alırlardı. Üç-beş yıl sonra
evden çıktığınızda deposito fazla erimesin diye…
Dolarizasyondan
kurtulmak için yapılması gerekenler:
-
İstikrarlı
bir ekonomi yönetimi,
-
ABD,
Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerdeki düzeyde yüzde 2’lerde
bir enflasyon,
-
Enflasyonun
üzerinde pozitif TL mevduat faizi,
-
Kamu
ihalelerinin TL üzerinden yapılması,
-
Kamunun
varlıklarını TL’de tutması,
-
Özel
sektörün döviz pozisyon açıklarının kapatılması veya en düşük düzeye
indirilmesi,
-
Yurtiçinde
TL kullanımının özendirilmesi,
-
Geleceğe
yönelik hedeflere bağlı kalınması, gerçekleştirilebilir hedefler konulması ve
bu hedefe ulaşmak için azami gayret gösterilmesi,
-
Devletin
yurtiçi borçlanmalarını dövize endeksli yapmaması, tamamen TL cinsinden
borçlanması,
-
Ödemelerle
ilgili bütün hukuki metinlerin yurtiçinde sadece TL cinsinden yapılmasına izin
verilmesi. Kira sözleşmeleri gibi.
-
Dövizle
alışverişin sınırlandırılması. Yabancı paranın bu kadar fazla yurtiçinde
dolaşımına izin verilmemesi.
-
Kayıt
dışı ekonominin azami ölçüde azaltılması. Sisteminin tamamına yakınının kayıt
içine alınması için çalışılması.
-
Çok
büyük yatırımların yap işlet veya yap işlet devret yöntemiyle yaptırılmasında
dolar veya avro yerine TL’nin esas alınması. TL’den yüklenicinin zarar
etmesinin önlenmesi açısından değerin enflasyon oranında artışlarla sürekli
reel tutulması sağlanabilir.
-
Hepsinden
önemlisi cari açığın kapatılmasına yönelik politikalar uygulanması. Bunun için
ülkenin döviz gelirlerini artıracak, döviz giderlerini azaltacak şekilde
politikalar izlenmelidir. Turizm, navlun, yurtdışı işçi gelirlerinin artması, ihracata
dayalı ekonomi haline gelinmesi önemli bir unsurdur. İthalatın da çok sıkı bir
şekilde takip edilmeli, ithalatı sınırlayıcı politikalar uygulanmalı, ithal
ürünler yerli ürünlerle ikame edilerek ithalat azaltılmalıdır. Mal (ihracat) ve
hizmet (turizm, navlun gibi) gelirlerini artırmak, giderleri azaltmak için
elden gelen yapılmalıdır. Ülke döviz açığını ne kadar az verirse
dolarizasyondan o kadar çok uzaklaşır.
-
Tabii
her şeyin başında da üretime ve ihracata dayalı bir ekonomiyi kurmak gerekir.
Böyle bir ekonomi oluşturduktan sonra ülkenin döviz sorunu diye bir konusu
olmaz.
-
Doğal
olarak burada halka da büyük görev düşüyor. İthal ürün yerine yerli ürünleri
tercih etmek Türk ekonomisine büyük fayda sağlayacak, dolarizasyonu yok
edecektir.
Şimdi burada yer
gelmişken yazmadan geçemeyeceğim; 12 Aralık 2016 Pazartesi günü başlayan haftada
resmi adıyla Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası’nı, bilinen adıyla Yerli
Malı Haftası’nı (12-18 Aralık 2016) kutlayacağız. “Yerli malı yurdun malı
herkes onu kullanmalı” sloganını yeniden hayata geçirmek, dolarizasyondan
kurtulmanın en önemli adımı olacaktır.
Not:
Süreyya Serdengeçti’nin kitabına internette aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz:
Prof. Dr. Ömer Faruk
Çolak’ın çalışmasına internette aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz:
http://www.omerfarukcolak.com/uluslararasi-para-sistemi-ve-doviz-rezervi/
Yorumlar
Yorum Gönder