-Uzaklar
Uzak
beni en çok kendine çeken, etkileyen kavramlardan biridir. Sadece beni mi? Kaşifler
ne güne duruyor. Uzakları keşfetme aşkı dünyamızı küçültmüş ama ufkumuzu
büyütmüştür. Artık dünya avucumuzun içi gibi… Ama uzay sonsuz... Daha emekleyen
bebek gibi olsak da evreni keşfetmekle yanıt tutuşuyoruz. Hep daha uzağa
bakıyoruz. En uzağı görmeye çalışıyoruz, gidemeyeceğimiz kadar uzağa…
Büyük
aşklar, büyük aşıklar... Sevgili, özellikle çok yakında olsalar bile onlara
inanılmaz uzak gelir ve her zaman ulaşmaya çalışırlar. Yine de sevgiliye
ulaşmak zordur. Leyla ile Mecnun, Kamber ile Arzu, Kerem ile Aslı, Ferhat ile
Şirin, Romeo ve Juliet… Gerçekten yaşadılar mı yoksa insanın yarattığı
efsaneler mi bilinmez ama kavuşamadıkları bilinir.
Kavuşanlar
da vardır. Nefertiti ile IV. Amenhotep veya sonradan aldığı ismiyle Akhenaton gibi…
İsminin anlamı “güzellik geliyor” veya “güzelden gelen” olan Nefertiti’nin, o
muhteşem büstü, vakar, zarafet ve güzelliğinin kanıtını günümüze kadar ulaştırmıştır.
Nefertiti bir yana günümüz güzelleri bir yana… Kim daha gizemli, vakur, zarif
ve muhteşem… Ben firavunlara denk biriyim der gibi gururla ve çok uzaktan
bakıyor. Nefertiti böyle miydi bilinmez ama heykeltıraş Tutmos’un eseri, dünya
var oldukça yaşayacak, belki sonrasında da… Çünkü insanoğlunun zihinlerinden asla
silinmeyecektir. “Güzelden gelen” her zaman imgemizde kalacaktır.
Mevlana’nın
sözüdür; “dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki: Gönüle
giren gözden ırak olsa ne olur”. Gönüle girince uzak-ırak fark etmez, gönülde
yaşanır. Irak olsa ne olur. Aşık her zaman onu yaşar…
Uzak,
göreceli bir kavramdır. Kime, neye göre, hangi zamanda uzak. Anadolu’da yaşayan
bizler için belli bir zamanda Irak uzakmış; Kaf Dağı da uzakmış. Belki de Irak
adını ondan almış. Kaf Dağı da belki Kafkas Dağlarıdır. Öyle ya uzağı “Kaf Dağı’nın
arkasında…” dan daha iyi anlatan cümle var mı? Zaman geçmiş Çin uzak olmuş.
Şimdi Ay bile uzak değil.
Sinemayı
sanat yapanlardan Nuri Bilge Ceylan da uzak kavramına ırak kalamamış ve Cannes’te
büyük ödülü aldığı “Uzak” filmini çekmiştir.
Ki o büyük yönetmen, yine Cannes’da “Üç Maymun” filmiyle yönetmen ödülünü
aldığı törende “bu ödülü birisine ithaf etmek istiyorum… Tutkuyla sevdiğim yalnız
ve güzel ülkeme” diyerek Türkiye sevgisini ve ülkesinin içinde bulunduğu durumu
birkaç sözcükle herkesten daha iyi anlatabilmiştir. Gerçekten de Türkiye’den
daha yalnız bu dünyada bir ülke var mıdır? Düşünmeden edemiyor insan.
Yalnızlık
sanki uzak kavramıyla yakın gibi… Yakın uzağın zıttı ama yalnızlık öyle mi?
Uzakta olan yalnızlık yaşar. Gurbet gibi… Özlem ifade eder. Memlekete özlem. Gurbet
Kuşları… Halit Refiğ’in yönettiği Cüneyt Arkın’ın yıldızının parladığı film. O
filmin kahramanları için İstanbul çok uzak. Memleketleri Maraş’tan çok uzakta
İstanbul’da yaşam mücadelesi veren bir ailenin dramı…
James
Stewart’ın başrolünü oynadığı, Türkiye’de “Alaska Fatihi” olarak vizyon bulan
ama doğru çevirisi “Uzak Ülke” olan “The
Far Country” de uzağı anlatır. TRT’nin o muhteşem 1970’li yıllarında zevkle
izlediğimiz kovboy filmlerinden biriydi. Filmden o kadar etkilenmiştim ki,
Alaska’yla ilgili ne bulduysam okumuştum. Nerede her Pazar saat 11’de
yayınlanan kovboy filmleri… Çok uzakta kaldı. Siyah beyaz daha mı ilgi
çekiyordu bilmem ama şimdikileri seyretmek içimden gelmiyor. Ya konu bana uzak
kaldı ya da yıllar…
Tom
Cruise ve Nicole Kidman’ın başrollerini paylaştığı, İrlanda’dan ABD’ye uzanan
bir film de adını uzaktan alır. “Far and Away”… Türkçesiyle “Uzak ve Uzakta”…
Türkiye’de “Uzak Ufuklar” olarak vizyona girmişti. Filmdeki gibi bazen
yaşadığınız ortam sizi dar gelir. Uzak ve uzağa gitmek istersiniz. Neyle karşılaşacağınızı
bilmeden yeni ufuklara yelken açarsınız. Uzaklaşmak istersiniz. Her şeyden… Herkesten
uzağa…
Uzak
veya ırak bazen destan da olur. Bir başkaldırının destanı… Avşar ellerinin… Dadaloğlu’nun
destanı… Özgürlüklerini korumak, yerleşik olmamak için padişaha meydan okumalarının
destanı… Sonu belli olan savaşlarının, kaybedecekleri savaşlarının destanı… Bilseler
de sonunu savaştan kaçmamalarının destanı…
Kalktı
göç eyledi Avşar elleri
Ağır
ağır giden eller bizimdir
Arap
atlar yakın eder ırağı
Yüce
dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde
kılıncımız Kirman’i
Taşa
geçer mızrağımın temreni
Hakkımızda
devlet etmiş fermanı
Ferman
padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlum
yarın kavga kurulur
Öter
tüfek davlumbazlar vurulur
Nice
koç yiğitler yere serilir
Ölen
ölür kalan sağlar bizimdir
Bu
türküyü çok sayıda sanatçı söylemiştir sanırım. Sizi bilmem ama ben “bozkırın
tezenesi” Neşat Ertaş’ın babası, yeri göğü inleten, içe işleyen o tiz sesiyle Muharrem
Ertaş’tan dinliyor, çok uzakta kalsa da Dadaloğlu’nun evlatlarından Avşar
ellerinden sayıyorum kendimi…
Yorumlar
Yorum Gönder