-İki renk…
Üç
renk; mavi, beyaz ve kırmızı… Polonyalı dahi yönetmen Krzysztof Kieślowski ve
meşhur üçlemesi… Fransız bayrağının renklerinden esinlenmiş. Üçleme, sinemada sık
kullanılan bir biçim, çalışma… Türkiye’de sinemayı sinema yapan Ömer Lütfi Akad
da üçlemeleri sever. Göç üçlemesi “Gelin”, “Düğün” ve “Diyet” Kieślowski’nin Üç Renk üçlemesi kadar iyi bir
yapıttır. Bence Akad’ın başyapıtıdır. Kim ne derse desin Türk sinemasının en
iyi kadın oyuncularından Hülya Koçyiğit, bu filmdeki rolleriyle bir başka dahi
yönetmen Metin Erksan’ın “Yılanların Öcü”, “Susuz Yaz”, “Kuyu” isimli köy üçlemesi yapıtının ikincisi Susuz
Yaz’daki rolünü bile aşmıştır. Ki Susuz Yaz ile Metin Erksan, Türk sinemasının hem
sınırlarını zorlamış hem de yurtdışında ilk ödülünü kazandırmıştır. Film, 15-16
yaşındaki Hülya Koçyiğit’i Hülya Koçyiğit yapan filmdir.
Tabii
Türk sinemasında üçleme hayli fazla ve gerçekten sinema açısından büyük kazanç
olan Nuri Bilge Ceylan üçlemesi gibi çok güzel üçlemeler de var. Bu konu ayrı
bir yazı hatta birden fazla yazı konusu olabilecek kadar zengin bir alan.
Biz
renklere gelelim. En çok hangi renk sevilir. Köroğlu, belki renkten belki de o
rengi giyen kadın veya kadınlardan dolayı allı ve mavili arasında maviliyi
seçer. Maviyi daha fazla sevdiğini şiirinde de açık eder.
Kimisi
pınar başında
Kimisi
yolun dışında
Al
geyen on beş yaşında
İlle
mavili mavili
Kimisi
dağlarda gezer
Kimisi
incisin dizer
Al
geyen bağrımı ezer
İlle
mavili mavili
Kimi
kahvesin pişirir
Kimisi
odun devşirir
Al
geyen aklım şaşırır
İlle
mavili mavili
Köroğlu
der ki n’olacak
Takdir
yerini bulacak
Mavilim
kaldı kalacak
İlle
mavili mavili
Köroğlu,
geleneksel kadın kıyafetinin iki ana rengi arasındaki tercihini çok güzel bir
şekilde ortaya koymuş. Al ve mavi, özellikle ipek veya kadife kumaşta Anadolu
kadınının düğün, bayram kıyafeti olarak kullanılan iki ana renkti. Eski
zamanlar Anadolu’sunda Nuri Bilge Ceylan’dan kopya çekelim Bir Zamanlar Anadolu’da
kadınlar özel günlerde beyaz ve siyahı tercih etmezlermiş. Özellikle çağımızda
moda olan tonuyla pembe henüz kadınların renk tercihleri içinde yer almazmış.
Gelinlikler bile ipek veya kadifeden, kırmızı ve bordonun tonlarında,
süslemeler genellikle altın sarısı renklerde olurmuş. Şimdiki Hint düğünlerine
bakarsanız, o tür gelinlikleri görebilirsiniz. Beyaz rengi, her ne kadar
saflığı, temizliği temsil etse, hatta gelinliklerde kullanılmasının en önemli
sebebi bu olsa da Anadolu’da çok da yeri yoktur. Daha çok içlik olarak
kullanılır. İnsan doğarken beyaz bezle kundağa sarılır, ölürken beyaz kefenle
yaşamı terk eder.
Siyah
da Anadolu kadının çok kullandığı bir renk değildir. Yine de siyah önemsizdir
denemez. Matemi siyahtan daha iyi anlatan başka bir renk var mı? Yok. Siyahın
bir vakurluk, ağırlık verdiği açık bir gerçektir.
Karacaoğlan
koyu ten renginden hoşlanmayan dilbere, güzel bir ders verir. Bu dersi şimdi
bile alması gereken, açık ve gizli ayrımcılar bulunduğunu hepimiz biliyoruz.
Sadece ten rengi ile insanları ayıranlara Karacaoğlan’ın meşhur şiiri, bir
başkaldırı niteliğindedir.
Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değil mi?
Yüzünü sevdiren gelin
Kaşların kara değil mi?
Güzel, ben seni isterim
Seni koynumda beslerim
Yüzünü, güzel göreyim
Zülüfün kara değil mi?
Boyun uzun, belin ince
Yanakların olmuş gonca
Salıverirsin kolunca
Beliğin kara değil mi?
Utanırım akar terim
Güzellikte yok benzerin
En sevgili makbul yerin
Saçların kara değil mi?
Beni kara diye yerme
Mevlâ'm yaratmış, hor görme
Ala göze siyah sürme
Çekilir, kara değil mi?
Hind'den, Yemen'den çekilir
İner Bağdad'a dökülür
Türlü taama ekilir
Biber de kara değil mi?
Göllerde kuğular olur
Göğüs ak, kara benlidir
Mısır'da çok zengin vardır
Kölesi kara değil mi?
Pınara konan kuğunun
Kanadı beyaz çoğunun
Çöldeki Arap beyinin
Çadırı kara değil mi?
İller de konup göçerler
Lâle sünbülü biçerler
Ağalar, beyler içerler
Kahve de kara değil mi?
Evlerinde sular akar
Güzelleri göze bakar
Hublar yanağına sokar
Sünbül de kara değil mi?
Karac'oğlan der, inşallah
Görenler desin maşallah
Kara donlu Beytullah
Örtüsü kara değil mi?
Bence, Karacaoğlan, şiirdeki büyük
üstatlığını, inanılmaz becerisini, son dörtlükte zirveye taşıyor. Bu şiirin en
vurucu yeri ve unutulmaz yapanı son dörtlüğüdür. Allah’ın evi Kabe’nin bile
örtüsünün kara olduğunu belirterek, hem şiiri hem de renk olarak karayı en üst
noktaya taşıyor ve seslendiği dilbere “daha ötesi var mı?” diyor. Dilberin
burada söyleyecek bir sözü kalmasa gerek. Bunun üzerine sayfalarca yazsanız
boş...
Hiç unutmam, 1980’li yıllarda efsane
TRT programı “Müzik Yelpazesi”nde Sezen Cumhur Önal, programı sıkça Nat King
Cole’un Unforgettable şarkısıyla bitirir
ve zerafetle Nat King Cole’a “çikolata renkli” derdi. Bazı şarkıcılar için de
kadife sesli tabirini kullanırdı. İncitmeden, kırmadan…
Şiirimizin zirvelerinden Fuzûli
diyor ya; “Karıncayı bile incitmem deme! Bile’den incinir karınca; söz söylemek
irfan ister, anlamak insan…”
Renk,
gören gözler için çok önemlidir. İnsanın hayata bakışını gösterdiği gibi kişiyi
de anlatır. Canlı renklerden hoşlanan ve renkli giyinen insanlar, hayatlarında
da renkli kişiliklerdir. Muhafazakar tipler (siyasi muhafazakarlığı kastetmiyorum);
ki benim giyimim de çok renkli değildir; birkaç renkten oluşan giysilerden
hoşlanır. Hayatlarını çok da fazla değiştirmeden yaşarlar. Pastel renkleri
sevenlerin hayatları daha tek tiptir.
Bunun
için Mao Zedong, Çin’de tek tip kıyafetle hem toplumdaki farklılıkları yok
etmeye hem de 1950’lik yıllarda 600 milyon nüfuslu olan bir ülkede giyime
harcanacak kaynağı en alt seviyede tutmaya çalışır. Çünkü, Mao zamanında Çin’in
en hayati konusu aş bulmaktır, şık elbiseler giymek değil... Zengin ve soylu bir
toprak sahibi olmasına karşın edebiyatın zirvelerinde dolaşan, adeta bir Kaf
Dağı gibi yazı üstatlarına tepeden bakması gereken Tolstoy, son derece kaba ve basit
giyimiyle yoksul bir köylüden hiç de farklı değildir. Bütün servetini dağıttığı
yoksul köylülerden biridir. Eşiyle ayakta çektirdiği fotoğraf, siyahlar içinde
elbisesi, ak sakallı ve saçıyla Tolstoy’u her şeyiyle anlatmaya yeter.
Fotoğrafa bakarken, edebiyatın en büyüklerinden birine baktığınızı
hissedersiniz. Romanlarındaki renkli, olağanüstü ayrıntıcı, muhteşem
tasvirleriyle, engin bilgisiyle yarattığı zenginlik, giyiminde yoktur. Sanki
giyimini sıradan tutarak bütün varlığını edebiyata aktarmış bir kişilik… Evini
terk ederek 82 yaşında bir tren istasyonunda zatürreden öldüğünde polisin bütün
engellemelerine rağmen cenazesine onbinlerce yoksul köylü katılmış, sokakları
doldurmuştur. Ömrü boyunca hayatın
anlamını arayan Tolstoy’u büyük yapan da budur.
Lozan
Türkiye’de çoğunluk-azınlık kavramı dine göre belirlemiştir. Her ikisi de
Hıristiyan Filistinli bir baba ile Lübnanlı bir annenin Filistin’de doğmuş
çocuğu, karşılaştırmalı edebiyat profesörü, politik eylemci, kelimenin tam
anlamıyla bir aydın… Bir Amerikan vatandaşı, Colombia Üniversitesi’nin saygın
öğretim üyesi olmasına karşın Filistin davasına sonuna kadar destek veren,
sokak eylemlerinde taş atarken fotoğrafları olan Edward Wadie Said, boşa
dememiştir; “Ortadoğu’da sınırları din çizer” diye… 1978 yılında ilk kez
yayınlanan “Orientalism” kitabı, batının hiçbir zaman tam olarak algılayamadığı
Doğu’yu anlatmada ve Oryantalizm kavramında çığır açar.
ABD’de
çoğunluk-azınlık kavramı deri rengiyle tanımlanmıştır. İnsanlar beyaz, siyah,
Uzakdoğulu, kızılderilidir.
Avrupa’da
çoğunluk-azınlık kavramı ırkla belirlenmiştir. Alman, Fransız, İngiliz, Rus,
İtalyan, İspanyol gibi…
İnsanların
arasına sınır çizmek, bence kelimenin her anlamıyla dünyanın kuruluşuna da
insanoğlunun bütün değerlerine de bir ihanettir. Hele bunu bir üstünlük
göstergesi olarak görmek, ihaneti çok daha büyütür.
İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilk maddesi; “Bütün insanlar özgür, onur ve
haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine
karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” şeklindedir.
Renk,
ırkçılık ve azınlık konusunu batı aşmak için çok çaba harcasa da tam olarak
aşmış değildir. Irkçılık küçük bir azınlık tarafından açık olarak yapılsa da
çoğunluğun ön yargıları da tam anlamıyla değişti diyemeyiz. Bütün Avrupa’nın
Afrikalı ve Suriyeli sığınmacılara reva gördükleri muamele ortadadır. ABD,
Meksika sınırına duvar örecek. Tarih boyunca zorda kalan herkese kucak açmış,
bu konuda dünyada sicili en temiz ülkelerden biri hatta birincisi olan, halen 3
milyonun üzerinde sığınmacıyı barındıran Türkiye bile Suriye sınırına duvar
çekiyor. Sınır güvenliği tamam da her devlet sınırlarına duvar çekecekse biz
neden Berlin duvarını yerle bir ettik. Yaban hayat ne olacak? Doğada yaşayan
canlılar duvarları nasıl aşacak? Kurtlar, tilkiler, dağ keçileri, ayılar, yaban
domuzları sınır kapılarını mı kullanacak? Sınırlar çekerek terörü önleyemeyiz.
Adaletsizlikleri yok ederek, demokrasi ve insan haklarını en üst seviyeye
çıkararak, kişilerin can ve mal güvenlikleri teminat altına alarak, adil
yargıyı esas kılarak, kısaca insanları sisteme dahil ederek önleriz.
Ötekileştirerek değil.
Son
günlerde bir bankanın reklam filmi dikkatimi çekti. Filmde rol alan bütün
oyuncular sarışın, beyaz tenli veya kızıl saçlı… Yok böyle bir dünya… Bu ülkede
halkın çoğunluğu hangi renk? Batılılar, gizli ırkçılıklarını göstermemek için
filmlerde, anlatılan zaman açısından hiç alakası olmamasına rağmen Afrika, Asya
kökenlilere yer veriyor. Biz niye buna dikkat etmiyoruz. Ülkemiz çok renkli bir
ülke. Anadolu bir geçiş yeri. Beyaz ten, sarı saç da var, Orta Asya kökenli
çekik gözlü de var, koyu tenli insanlarımız da var. Anadolu’nun gücü burada…
Her kökenden, her dinden, her mezhepten insanlarımız var. Anadolu, tarih
boyunca bu kadar farklı insanı tek potada yoğurabildiği için büyüktür… Tarihte
Anadolu’nun tamamına sahip olan her devlet de büyük olmuştur. Bunun istisnası
yok.
Bundan
4 bin 200 yıl önce işgale başladıkları Hattilerin ülkesi Anadolu için, Hititler
boşa dememiş “Bin tanrı ülkesi” diye… Hatti ülkesi, tarihin imbiğinden geçmiş
bütün uygarlıklarıyla Türkiye’dir. Hattiler de Hititler de Urartular da Frigler
de Lidyalılar da Kimmerler de Asurlular da Traklar da İyonlar da Mitanniler de
Selçuklular da Osmanlılar da burada sayamadığımız daha onlarca uygarlık da bu
tarihin bir parçası, köküdür. Bu topraklarda yaşamış veya yaşayan Türkler de Kürtler
de Araplar da Çerkezler de Azeriler de Arnavutlar da Pomaklar da Lazlar da Rumlar
da Ermeniler de Süryaniler de Museviler de buralıdır. Bunu kimse unutmasın…
Dünya
rengarenk… Sadece iki renge veya üç renge sığdırmaya çalışmayalım. Gökkuşağını
görüp de etkilenmeyen var mı? Malcolm X; “ırkçılık ideolojik bir düşünce değil
aksine psikolojik bir hastalıktır” der. Bilinen bir sözdür; “Irkçı doğulmaz,
sonradan öğrenilir”. Bu hastalıktan artık kurturalım, çocuklarımıza da bu
illeti bulaştırmayalım.
Yorumlar
Yorum Gönder