-Yaşam kum saatine benzer…

Zamanla yaşamın dakikası bile önem taşısa da anlam da kayboluyor. Çocuk, günü, anı yaşıyor. O küçük dünyasında önce de yok sonra da. O an mutlu mu? Karnı tok mu oyun oynayabiliyor mu ondan iyisi yok. Geçmişi düşünmez. Ondandır ağlayan bir çocuk çok kısa bir zaman sonra, hatta gözlerindeki yaş kurumamışken kahkahalarla gülebilir. Ne anın ne geleceğin kaygısını da yaşamaz. Karnı acıkınca açlık, susayınca su aklına gelir. Kin biriktirmez, hain planlar yapmaz, arkanızdan dümen çevirmez. Ondan dolayı saftır, temizdir. Çoğu zaman acımasız da olabilir ama bilinçsizce, farkında olmadan, düşünmeden… Taammüden kavramı çocukta yoktur. Hiçbir suçu taammüden işlemez. Ondan dolayıdır ki suçlu sayılmaz, suç ehliyeti de olmaz.

Çocuklar için, yaşamının her anında iyi bir öğretmen olan babam, “birinci sınıfta tertemiz ve saftırlar. İkinci sınıfta bu özelliklerini büyük ölçüde korurlar. Ama üçüncü sınıftan itibaren saflıkları yavaş yavaş yok olur” der idi. Kadınlar sık söyler ya “erkekler büyümez”. Belki de erkeklerin en iyi özelliğidir. Ruhunun bir tarafının çocuk kalması, kin tutmayan, hain plan yapmayan, arkanızdan dümen çevirmeyen bir tarafın korunması… Ne güzel olur. Bilinçlice acımasız olmaları ise erkeklerin en kötü yanları. Yoksa bu kadar kadın cinayeti, bu kadar terör, çatışma, savaş, vahşet yaşanır mıydı? Çoğu zaman inanılmaz şaşırırım. Bir insan, nasıl bu kadar vahşet yapabilir diye. Hayvanlar bile zevk için vahşet yapmazken…
Bence en büyük Japon, Akira Kurosava’nın, Sibirya’da geçen Dersu Uzala filminde çok güzel bir replik vardır. Rus askerlerden biri tavşanı silahla öldürünce, ormanın bir parçası haline gelmiş, ruhunu kavramış Dersu Uzala isimli yerli avcı, askere dönüp “o tavşanı yiyecek misin?” diye sorar. Askerden “hayır yemeyeceğim” yanıtı alınca inanılmaz bir kızgınlıkla “yemeyeceksen neden öldürdün?” der. Buradaki davranış aslanın davranışından farklı değildir. Eğer sırtlan gibi düşmanı değilseniz, tok iken öldürmeyen aslan bunun için ormanların kralıdır.
Gençlikle birlikte geleceğe yönelik kaygılar başlasa da yine de günü yaşarsınız. Kim söyledi bilmiyorum, “gençler geleceği, yaşlılar geçmişi yaşar” diye bir deyiş vardır. Zaten, gençleri dinlediğinizde, “şunu yapacağım, bunu yapacağım, şu olacağım, bu olacağım” der dururlar. Hayat dolu gençliklerini gelecekle harcar dururlar. Günü yaşasalar, düşünmek yerine geleceğe hazırlansalar daha iyi olmaz mı? Hayalsiz gençlik olmaz. Kanları başka türlü akar. Onun için “delikanlı” denir ya. Yerinde duramayan, ilkbahar ırmakları gibi gür, çılgınca akan…
Orta yaşa doğru durulma başlar. Çılgınlıklar azalır, ağırbaşlılık gelir. Hayatın monotonlaşmasından bıkılmaz, aksine talep edilir. Hafta sonları dinlenmek istenir. Çocuklar hayatın odak noktasına yerleşir. Onlar için yaşanır.
Yaşlanma birden olmaz. Yavaş yavaş. Hayatın tadı tuzu azalmaya başlar. Eskiden severek yaptığınız şeyler artık size anlamsız gelir. Çocuklar büyür, büyüdükçe sorunları da artar. Sizin sorunlarınız önemini kaybeder, çocukların sorunları düşünmeye, nasıl çözeceğinizi planlamaya çalışırsınız. Yeniden günü yaşamaya başlıyorsunuz. Yarın yok. Anılar ayrı bir önem kazanıyor. Geçmiş, en önemli çağınız.
Bir başka büyük Japon, ünlü yönetmen Shohei İmamura’nın, senaryosunu, Shichiro Fukazawa’nın yazdığı “Narayama Bushiko”nun kitabından uyarladığı ve yönettiği Narayama Türküsü filmi gerçekten çok hüzünlüdür. Konusu 19. Yüzyılda Japonya’nın uzak bir dağ köyünde geçen hikayede Ubasuteyama olarak adlandırılan geleneğe dayanıyor. Bu geleneğe göre, bölgede hüküm süren kıtlığın ve yoksulluğun yarattığı şartlar 70 yaşına gelmiş aile bireylerinin, aileye daha fazla yük olmamaları için gönüllü olarak uzak bir dağın tepesine götürülerek orada açlık ve soğuktan ölüme terk ediliyorlarmış. Annesi 70 yaşına gelince, oğluna bu geleneği uygulamasını ister ve film ikisinin dağa çıkmasının acıklı öyküsüyle sona erer.

Şu kesin ki yaşam kum saatine benzer. Gittikçe biten, tamamlanan bir hayat. Tek fark kum saati tersine çevrilmiyor. Bitmeden yaşamın her kum tanesini çocukça yaşamak…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

-Dolardaki artışın ekonomiye etkisi...

-Krizler ekonomisi-1994 krizi

-Dolar sevdası hiç geçmiyor…

-Yalnızlık

-Güçlü bir ekonomi için ne yapmalı?