-Venedik’te ölmek
Zifiri bir karanlık… Bir mağara gibi ıslak, nemli, serin… Yerin altındayım.
Karanlıklarından yüzeye doğru çıkan, çok geniş olmayan, ancak bir iki kişinin
sığabileceği toprak bir tüneldeyim. Uçuyorum. Arkamda hızla yaklaşan dev bir
hamamböceğinden kaçıyorum. Benim iki katım büyüklüğündeki hamamböceğinin
nefesini ensemde hissediyorum. İnanılmaz hızı ve korkunç yüzü beni korkutuyor.
Uçtuğum halde koşarak bana yaklaşmasını önleyemiyorum. Bu karanlıktan çıkmam
lazım. Çıkarsam kurtulacağım. Yakalanmadan çıkmak için bütün gücümle uçuyorum.
Ne bitmez bir tünelmiş. Tek umudum, önümde herhangi bir engel olmaması ve
ışığın zayıf da olsa görünmeye başlaması. Ya uçamazsam, bir engel çıkarsa
korkusuyla uçmaya devam ediyorum. Kurtuluşa doğru gidiyorum.
Bir anda çıkışa geliyorum. Uçarak yerin üzerine çıkıyorum. Olağanüstü bir
ışık... Her yer pırıl pırıl parlıyor. Gözlerim kamaşıyor. Dünyada bu kadar ışık
var mıydı diye düşünüyorum. Ömrümde görmediğin kadar bir ışık... Müthiş bir iç
huzur, rahatlama, sanki yeniden doğuş. Arkama baktığımda hamamböceğinin
döndüğünü görüyorum. Sanki sadece görevi beni yerüstüne çıkarmakmış gibi
arkasına bile bakmıyor.
Uçmaya devam ediyorum. Daha yavaş… Çevreyi bütün unsurlarıyla zihnime
kaydederek uçuyorum. Tarlalar, buğday tarlaları, ekinleri sararmış. Işıl, ışıl…
Huzur verici bir şekilde aralıklarla tek ağaçlar, ne çok ne az. Yabani armut,
alıç ağaçları… Çınarlar, dişbudaklar… Dereler, söğüt ağaçları… Kuşburnu,
karamık çalıları… Çayırlar… Tatlı eğimleri olan dev bir alan… Her şey parlıyor.
Sadece doğa var… Parlayan bir doğa… Şaşırtıcı bir şekilde insan, kurt, kuş görünmüyor.
Saatlerce uçuyorum, belki günlerce… Yıllarca…
Artık yaşayamıyorum, nefes almak bile zor… Sıkıntılıyım… Yurtdışına
çıkıyorum. Almanya’nın güneyindeki, Avusturya’daki hemen hemen bütün kent ve
kasabalarını görüyorum. Sokak sokak geziyorum, yaşıyorum… Aradan 10 yıl
geçiyor. 54 yaşındayım… Venedik’e gidiyorum. Yalnızım. İstenmeyen muhalif bir
yazar… Şehrin meydanındayım. Geniş bir alan... Açık bir alanda, cafede kahvemi
yudumlayıp, kitap okurken, izlendiğimi hissediyorum. Meydanın diğer tarafındaki
iki kişi gözüme çarpıyor. Arap asıllı olduklarını tahmin ettiğim, 30’lu
yaşlarda iki kişi. Uzaktan beni takip ediyorlar. Hiçbir şey yapmıyorum.
Kaçmaktan yoruldum. Ömrümün sonuna geldiğimi hissediyorum. Sadece izliyorlar.
Almanya’yı Almanya yapanlar biri geliyor aklıma. Thomas Mann… Venedik’te ölüm…
Yaşama Venedik’te nokta koymak. Venedik’te ölmek. Hiç yabancısı değilim.
Ruhumun derinliklerine işlemiş. Çıkarıp atamadığım. Çok önceden gördüm.
Biliyorum. Bunu yıllar, o anın 23 yıl öncesinden, hastanede gördüğüm bir
rüyadan biliyorum.
Hepimiz nefessiz kalacağız, o gün gelipte geriye baktığımızda bahtiyarlık duyabilmektir dileğimiz...
YanıtlaSil