-Çayırdan gelen çığlık
Gecenin karanlığından gelen bir mermiyle yaralanmıştı. Islak çimenlerin üzerinde yüzüstü boylu boyunca serilmişti. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın rahat nefes
alamıyordu.
Zifiri karanlık geceydi. Sadece söğüt ağaçlarının yapraklarının
hışırtısını ve gecenin bütün seslerini duyuyordu. Sol eliyle acının yolunu
izledi. Sağ omzunun hemen altında kanın kaynağını buldu. Sıkıca bastırdı. Sonra
sebepsiz bıraktı. Sağ kolunu oynatamıyordu. Böyle bir son hiç düşünmemişti.
Ölmek istemiyordu. Henüz 30 yaşındaydı. Ne çabuk geçmişti yıllar. Çocukken bu
çayırda top peşinde koşturduğu günler, daha dün gibiydi. Ne çok severdi sıralı
bir şekilde derenin yanına dizilmiş söğüt ağaçlarında birinden öbürüne dalları
kullanarak geçmeyi. Bir gün bir ağaçtan diğerine geçerken ayağını bastığı budak
kırılmış ve düşmüştü. Olanlara rağmen gülümsedi. Acı da tatlı da olsa anılar
bazen gülümsetiyordu. Bütün tanıdıkları, yaşadıkları sanki gözlerinin önünden
geçti. Ne çok insan tanımıştı, hepsi birbirinden farklı.
Köye 300-400 metre kalmıştı. Nasıl da
avlamışlardı kendisini. Karanlıkta nasıl da vurmuşlardı. Karanlığı dinledi.
Sesler yaklaşıyordu. Sesin mesafesini kestirmeye çalıştı. 200-300 metre uzakta
olmalıydılar. Kıpırdamaya çalıştı. Zorladı kendini. Kalktı. Hızlı adımlarla
ilerledi. Arkasındaki iki kişi de hızlandılar. Bir yandan da ateş ediyorlardı.
Silahlara susturucu takmasalar köyden rahatlıkla duyulurdu. Mermiler tınlayarak
geliyor ve söğüt ağaçlarına saplanıyorlardı.
Köye varamayacağını anladı. Vazgeçti.
Yolun kenarında, selvilerin yanı sıra birkaç meyve ağacının bulunduğu büyük bir
bahçeye girdi. Yıllardır insan eli değmediği için bahçenin ortamı yabanileşmiş,
çalı, çırpılarla dolmuştu. Çitler de yıkılmıştı. Çocukluğundaki gibi ağaçlara
tırmanmayı düşündü. Mümkün olmadığını anladı. Bahçeyi geçti. Çalıların arkasına
saklandı. Ardındakiler koşar adım bahçenin yanından geçtiler. Biraz ilerde
durdular. Çevreyi aramaya başladılar. Bu adamlar neden
peşindeydiler. Niye kendisini öldürmeye çalışıyorlardı. Neden arkasına
profesyonel katiller takılmıştı. Bütün bu sorunların cevabını bilmiyordu. Bir
anlam da veremedi. Kimseyle bir sorunu yoktu. Öyle sanıyordu. Onlar da bahçeye
girdiler. Yaklaşıyorlardı. Artık kaçma şansı da kalmamıştı. Hareket etmeden,
ses çıkarmadan saklanıyordu. Neredeyse nefes almıyordu.
Güvendiği tek şey karanlıktı. Ona da ne
kadar güvenilirse. Kendisini saklayan karanlık... Oysa çocukluğunda karanlıktan
korkardı. Evlerinin önünden şimdi vurulduğu söğüt ağaçları bir orman gibi
görünürdü. Geceleyin uzaktan söğüt ağaçlarına baktığında içi ürperirdi. Ne çok
hareket ederlerdi söğüt dalları. Onlara bakmaktansa mezarlığa bakmayı tercih
ediyordu. Belki de o günden geleceği, sonunu görmüştü. Kaderinden kaçıyordu.
Adamlar 3-4 dakikadır kendisini
arıyorlardı. Bu 3-4 dakika yıllar gibi geldi. Aramayı bırakmayacak, bulana
kadar sürdürecekler gibi görünüyorlardı. Karanlıkta göremiyorlardı. Küfretmeye,
kızmaya başladılar. Bahçenin sonuna doğru yaklaştılar. Köyden en uzak noktaya
yerleştiği için bir türlü bulamıyorlardı.
Gecenin karanlığında çayırdan bir çığlık
koptu. Garip ve derinden gelen bir çığlık... Ne sesi olduğunu anlamadı.
Adamların dikkati çayıra doğru yoğunlaştı. Çayıra doğru hareket ettiler. Sonra
durdular. Gitmekten vazgeçtiler. Belki onlar da korkuyordu. Yine ona doğru
gelmeye başladılar. İyice yaklaştılar. Silahlarını doğrultular. Gecenin
karanlığında tınlayan iki mermi sesi duyuldu. Hiç kıpırdamadı, başını eğdi,
hafifçe yere yığıldı. Çayırdan yeni bir çığlık sesi geldi. Sebepsiz. Belki de
olanları gören bir hayvanın çığlığı. Çığlığı ve yere yığılan adamı silahlı iki
kişi dışında kimse duymadı. Adamların yüzüne baktı. “Neden?” diye sordu. Cevap
alamadı. Hayatının son anlarını yaşarken, gözlerini kapadı. Çayırdan yeni bir
çığlık sesi gelmesini bekledi. Gelmedi. Artık her şey anlamını yitirmişti.
Karanlığa gömüldü.
Metin Bey, yeni romanın mı?
YanıtlaSilKendime yazılar.
SilEllerine sağlık arkadaşım, devamını bekliyoruz...
YanıtlaSil