-Ekonomide yaşananların maliyeti
Döviz kurlarında Nisan 2018 tarihinden
itibaren başlayan yükselme, dalgalanma, dengesizlik, istikrarsızlık… adına ne
derseniz deyin, Türkiye ekonomisini hemen her alanda büyük oranda olumsuz
etkiledi. Ekonomi, küçülmeye başladı. İşsizlik, enflasyon, faiz oranları arttı.
Maliyet yükselmeleri ve ekonomideki daralma nedeniyle ithalat azalırken, yine
maliyetlere bağlı kar marjlarındaki düşüş ve yurt dışında yaşanan politika
değişiklikleri nedeniyle ihracat da aşırı değersiz TL’ye rağmen yeteri kadar
artmadı.
Ekonomi açısından önem taşıyan belli
başlı göstergeleri değerlendirmek için olumsuzlukların yaşandığı 2018 öncesine
gitmek gerekiyor. Bu yapıldığında ve 2017 baz alındığında, Temmuz ayları
itibarıyla iki yıllık tüketici fiyatları enflasyonu, 2017’de yüzde 19,3 iken,
2019’da yüzde 36,05’e çıktığını görüyoruz.
Yine işsizlik Temmuz 2019 itibarıyla 2
yıl önceki rakamın 1 milyon 192 bin üzerine 4 milyon 596 bine çıktı. İşsizlik
oranı da yüzde 10,6’dan yüzde 13,9’a ulaştı. En yıkıcı olanının işsizlik olduğu
net bir şekilde görülüyor. İşsizlik ülkenin kanayan bir yarısı olarak ortada
duruyor. Kesinlikle uzun vadeli, kalıcı ve etkili politikalar izlenerek
işsizliğin üzerine gidilmelidir.
Ekonominin önemli göstergelerinden dolar
kurunda, 2017 yılında ortalama kur 3,648 lira düzeyindeydi. Bu rakam, 2018’de
4,72 liraya çıktı. 2019’da Yeni Ekonomi Programı’na (YEP) göre 5,70 lira
olacak. Enflasyonun çok üzerinde yüzde 56,3’lük bir artış meydana gelmiş.
Oysa, ekonomideki olumsuzluklar
yaşanmasa ve 2017 yılındaki yüzde 10,88’lik deflatör kadar dolar kuru artışı
görülseydi, dolar kuru 2018’de 4,05 liraya, 2019’da 4,49 liraya yükselecekti.
Yani çok daha makul düzeylerde kalacaktı.
Gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH),
2017’deki 852,6 milyar dolarlık düzeyinden, 2018’de 789,1 milyar dolara
indiğini görüyoruz. YEP tahminine göre ise, 2019’da 749,1 milyar dolara
gerileyecek.
Kriz yaşanmasa ve ekonomide 2018 ve
2019’da yüzde 5’er büyüme gerçekleştirilebilse, deflatör de 2018 ve 2019’da
2017 yılının seviyesinde kalsa, dolar kuru deflatör oranında artsa idi, 2018
GSYH’si 789,1 milyar dolar yerine 895,2 milyar dolar, 2019 GSYH’si ise 749,1
milyar dolar yerine 940 milyar dolar olacaktı. Bu durumda, 2018 için 106,1,
2019 için 190,9, her iki yılın toplamı için 297 milyar dolarlık GSYH’den ülke
mahrum kalmayacaktı.
Üstelik 2017’de 10 bin 616 dolar olan
kişi başına GSYH de 2018’de 9 bin 693 dolar yerine 10 bin 997 dolara, 2019’da 9
bin 93 dolar yerine 11 bin 411 dolar düzeyinde çıkacaktı. Bir diğer ifadeyle
2019 kişi başına milli geliri tahmin edilenin 2 bin 318 dolar üzerinde
oluşacaktı.
Ekonomide yaşananların uluslararası
ekonomik sıralamaya yansımaları da oldu. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Ekim
2019 Dünya Ekonomik Görünüm Veri Tabanı verilerine göre, GSYH sıralamasında
2017 yılında 17’nci olan Türkiye, 2019’da, Hollanda ve Suudi Arabistan’a
geçilerek 19’nculuğa gerileyecek. Buna karşın Türkiye’nin 2017’de 13’ncü olduğu
satın alma gücü paritesine göre GSYH’de 2019’daki sıralaması değişmeyecek.
Kişi başına GSYH sıralamasında 2017-2019
döneminde Türkiye; Grenada, Mauritius, Malezya, Santa Lucia, Meksika, Çin,
Lübnan, Bulgaristan ve Kazakistan’a geçilerek 66. sıradan 75’nciliğe
gerileyecek. Türkiye, aynı dönemde satın alma gücü paritesiyle GSYH’de
Kazakistan ile Antigua ve Barbuda’nın ardında kalacak ve 56’ncı sıradan 58’nci
sıraya inecek.
Ülkenin brüt dış borç stoku, Haziran
2019 itibarıyla iki yıllık dönemde, sadece 6,6 milyar dolarlık artışla, 440,26
milyar dolardan 446,86 milyar dolara çıkarken, Eylül 2019 itibarıyla merkezi
yönetim iç borç stoku, 2 yıllık dönemde 229,9 milyar liralık artışla 563,6
milyar liradan 793,5 milyar liraya ulaştı. Doğru özellikle brüt dış borç
stokunda önemli bir artış yok ama borcun milli gelire oranı, yüzde 51,6’dan,
yüzde 59,7’ye yükseldi. Borcun çevrilebilirliği artık daha da önemli.
Görünen o ki elimizde iyi
değerlendirilemeyen bir yıl (2018) ve kaybedilen bir yıl (2019) var. Bir an
önce ekonomiyi birinci gündem maddesi yapmak ve bu kaybın telafisine bakmak
gerekiyor. Türk ekonomisinin bu cendereden çıkarılmasını yolu bellidir. Siyasi
ve hukuki olarak yapılması gerekenlerin yanı sıra, yüksek hızlı ama riskli,
kriz potansiyeli barındıran ekonomik büyüme yerine, uzun vadeli bir süreçte
istikrarlı büyüme sağlayan bir ekonomik yapı tercih edilmelidir.
İstihdam yaratan, verimlilik ve rekabet
odaklı, tasarrufa, yatırıma, üretime ve ihracata dayalı bir ekonomik yapı
kurulmalıdır.
Ekonomide çözülemeyecek sorun yoktur.
Yeter ki tüm gücünüzle ve top yekun olarak çözümü odaklanın.
23 Ekim 2019
Yorumlar
Yorum Gönder