-İşsizlik koronavirüsle rekor kıracak…


Merhaba,
Pencere TV’de ekonomi başta olmak üzere geniş bir perspektivden yazılarımla siz okurlara ulaşmaya çalışacağım.
Amacım, ekonominin hayata etkilerini ortaya koymak, sorunları dile getirmek, çözüm önerileri konusunda düşüncelerimi de sunmaktır.
İlk yazıyı ülkemizin kanayan bir yarası olan işsizliğe ayırmak istedim.
Kim ne derse desin özellikle bu günlerde ekonomideki hiçbir şey işsizlik kadar yakıcı değildir.
Tüm dünyada büyük bir kaosa ve ekonomik çöküşe neden olan yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgınından en fazla etkilenen kesimin işsizler ve işsiz kalan emekçiler olduğu açıkça görülüyor.



Mart ayıyla birlikte Türkiye’yi de etkisi alan salgın, günlük hayatta çok şeyi değiştirdi. Sosyal hayat neredeyse sıfırlandı. Ticaret büyük darbe yedi. Okullar eğitime ara verdi. Lokantalar, restoranlar, pastaneler, kahvehaneler, eğlence mekanları, sinemalar, tiyatrolar, konser salonları, büyük alışveriş merkezleri, büyük markaların zincir mağazaları, kuaförler, güzellik salonları, spor salonları kapandı. Hala da açılmış değil.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na göre,  koronavirüs sebebiyle 400 bin işyeri kapandı, 2 milyonu aşkın kişi işsiz kaldı.
Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a göre, asgari 450 gün prim yatırma ve son 60 gün içinde kesintisiz olarak prim ödemesi yapma zorunluluğuna rağmen, kısa çalışma ödeneğine 300 bin firma, 3,2 milyon çalışan için başvurdu. 
Çok sayıda kişi ücretsiz izne çıkarıldı veya düzenleme çıkmadan evvel işten atıldı.
İşsizlik maaşı alamayan yüzbinlerce kişiye nakdi destek yapılacağı söylendi.
Yani durum vahim…
Olay milyonlarca insanı doğrudan etkileyecek kadar büyük.
Milyonlarca insan, en tabii ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzak bir hayat yaşıyor.
Asgari ücret bile milyonlarca insan için lüks halini alırken, insanlar, ekmeğe muhtaç hale geldi.
Durumun ne zaman düzeleceği de meçhul.
Uluslararası Para Fonu (IMF), bu yıl Türkiye’de işsizliğin yüzde 13,7’den yüzde 17,2’ye çıkacağını tahmininde bulunuyor.
Bu gerçekleşirse 1990 sonrasının en yüksek işsizlik oranını da yaşamış olacağız.
Yıllık bazda işsizliğin o beğenilmeyen 2000 yılında yüzde 6,5, 2009 küresel krizinde yüzde 14 olduğunu unutmayalım.
Fakat IMF tahmininin resmi verilere dayandığını, Mart ayında yapılan tahminlerle Nisan’da açıklandığını da belirtmekte fayda var.
Nitekim, IMF’nin Nisan ayının ilk yarısında, İspanya için yüzde 8 küçülme tahminini ortaya koyduğunu, bunun üzerinden 15 gün geçmeden İspanya hükümetinin, küçülmenin yüzde 9,2’yi bulacağını açıkladığını da hatırlayalım.
Sonuç olarak bu tahminler daha çok revize edilecek.
Öncelikle ülkemizin bir istihdam yaratamama sorunu olduğunu ortaya koymadan işsizlik sorununu çözemeyiz.
Öyle ki çalışma çağındaki 62 milyon kişinin sadece 27,3 milyonu çalışıyorsa ortada büyük bir sorun vardır.
En son açıklanan Ocak ayı verilerine göre, her ne kadar işsiz sayısı resmi rakamlarla 4,4 milyona dayansa da işsizlik oranı yüzde 13,8 olsa da bunun koronavirüs salgını öncesi rakamları olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Buna rağmen, durum hiç de iç açıcı değildi.
Gençlerin dörtte biri işsizdi...
Çalışanların üçte birine yakını sigortasız çalışıyordu.
İşsizlik rakamı 4,4 milyon görünüyordu ama buna çalışmaya hazır ama iş aramayan 2,8 milyon dahil değildi.
129 bin mevsimlik çalışan dahil değildi.
11,4 milyon ev kadını dahil değildi.
5,1 milyon emekli dahil değildi.
4,6 milyon öğrenci dahil değildi.
Yani ortada görülen işsiz sayısı buzdağının küçük bir bölümü…
Örneğin istihdam piyasasına dahil olmayan ev kadınları, emekliler, öğrenciler acaba çalışmak istemiyor mu?
İş bulsa çalışmazlar mı?
Bunu bilmiyoruz.
Sadece mevsimlik işçiler ile çalışmaya hazır olduklarını söyleyenleri dahil etsek işsiz sayısı koronavirüs salgını öncesinde bile 7,3 milyon oluyor.
Daha koronavirüs rüzgarı gelmeden her 5 kişiden 1’i işsizdi.
Bunun üzerine koronavirüs salgını geldi.
Kemal Kılıçdaroğlu’na göre gelen salgın 2 milyon kişiyi işsiz bıraktı.
Demek ki şu günlerde işsiz sayısı 9,3 milyona dayandı.
Şimdi şunu sormak lazım…
Ülkenin üçte birine yakını işsizse;
O ülkede huzur olur mu?
O ülkede düzen olur mu?
O ülkede gıda güvencesi vardır denir mi?
O ülkede tok açın halinden anlar mı?
O ülke mutlu olur mu?
“Saman Sarısı” şiirinde Nazım Hikmet, Abidin Dino’ya seslenmiş ya “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” diye.
Belki Abidin Dino o zaman yapabilirdi ama şimdi mümkün mü?
Olmayan mutluluğun resmi yapılabilir mi?
İşsizlik koronavirüs salgınıyla rekor kıracak kırmasına da bu kısır döngü mevcut politikalarla nasıl ve ne zaman aşılacak o ayrı bir muamma olarak ortada duruyor.

Bu yazı 6 Mayıs 2020 tarihinde “pencere.tv.com” internet sitesinde yayımlandı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

-Dolardaki artışın ekonomiye etkisi...

-Krizler ekonomisi-1994 krizi

-Dolar sevdası hiç geçmiyor…

-Yalnızlık

-Güçlü bir ekonomi için ne yapmalı?